Türkiye-Azerbaycan: Bir ulus, iki devlet?

Pazartesi, 14 Kasım 2016 11:55 tarihinde oluşturuldu
 
 
  Türkiye'den bakış


Türkiye-Azerbaycan: Bir ulus, iki devlet?

Bayram Balcı

 

 
Bayram Balcı

Uluslararası Araştırmalar Merkezi- Sciences-Po-Paris

Bu makalede Bayram Balcı Azerbaycan’ın Türk ve Rus komşuları ile ilişkilerini ele alıyor. Türkiye ve Azerbaycan’ın tarihi bağın yanı sıra ekonomik, kültürel, coğrafi ve siyasi bağları nedeniyle neden böyle özel bir ilişkiye sahip olduklarını anlatıyor. CERI, Sciences-Po, Paris’te araştırmacı olan Balcı, Azerbaycan’ın güçlü komşusu Rusya ile ilişkilerini de, iki ülke arasında son zamanlardaki yakınlaşmanın abartılmaması gerektiğini savunarak analiz ediyor.  Balcı yazısında kendisini dışarıda bırakan yeni  enerji anlaşma düzeninde dışlanmış bir Ermenistan’dan da bahsediyor.

REPAIR: Türkiye ile Azerbaycan niye bu kadar yakın?

Bayram Balcı: Türkiye için Azerbaycan diğer ülkeler gibi değil. Onu komşu diğer ülkeler ile kıyaslayamayız. Bu yakınlık kimlik yakınlığından kaynaklanıyor, iki ülke aynı Türklüğe ait ya da en azından Türklük ile ilgili aynı vizyona sahipler ki bu diğer eski Sovyet Türkçe konuşan ülkeleri için geçerli değil. Anadolu Türk kimliği ile Azerbaycan Türki kimliği arasında farklılıklar olsa da, bu yakınlık her iki ülke tarafından tanınmakta ve talep edilmektedir. Öte yandan, yaklaşık yirmi yıldır Türkiye milliyetçi, türkçü ve hatta pantürkçü bir söylem geliştiriyor, bu söylemle kendini en çok özdeşleştiren ise Azerbaycan. Üstelik coğrafi olarak da iki halk birbirine yakın, bu Özbekistan ya da Kazakistan gibi diğer Türkçe konuşan ülkeler için geçerli değil. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bir sınır vardı, kısa bir süre için ülkenin küçük bir kısmı Osmanlı hakimiyetinde idi, bu sıkı bağların kurulması için yeterli olmuştu, bu durum Osmanlı alanının bir parçası olmayan diğer Türki cumhuriyetler için geçerli değil. Türkiye ve Azerbaycan arasındaki ilişkileri daha iyi tahayyül etmek için, şunu belirtmekte fayda var, Kemalist cumhuriyetin kurulması ile birlikte, Rus imparatorluğunun Müslüman reformist hareketinin üyesi çok sayıda Azeri aydın, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması aşamasının bir parçası olmak üzere Türkiye’ye gelir. Bu da iki ülke arasında özel ilişkilerin kurulmasına katkı sağlar. Bağımsızlıklarından bu yana, her  iki ülkenin de aynı “düşman”, ve aynı rakibe- Ermenistan- sahip olması bir yakınlaşma olgusuna neden olur.

Bu özel ilişki nereye kadar gidebilir?

İki ülkenin yakın olması birbirine bağımlılık bağına neden olabilir kimi zaman. Biri diğer ortağının konumunu dikkate almak durumundadır ve istediğini tam olarak yapamayabilir. Kusursuz bir sadakat göstermek durumundalar. Bunu geçtiğimiz birkaç yıl önce, Ermenistan-Türkiye sınırının açılması ile somutlaşması beklenen Türkiye Ermenistan yakınlaşmasında gözlemledik... Orada Türkiye, Azerbaycanlı ortağı nedeniyle tam olarak istediğini yapamıyordu. Benzer bir karşılaştırmayı Amerika-İsrail ilişkileri için de yapabiliriz. Küçük ülke İsrail zaman zaman büyük Amerikalı müttefikini rehin alarak ona Ortadoğu ile ilgili farklı konularda kendi görüşlerini dayatabiliyor. Azerbaycan elbette ki Türkiye’den çok daha küçük ve daha az etkili bir ülke  ancak bazı konularda Türkiye’yi “rehin” tutan Azerbaycan oluyor. Türkiye’de komşusunun söylediğini dikkate almama gibi bir şey yapamaz çünkü Türk kamuoyu Azerbaycan’dan yana.

Erdoğan ile Aliyev’in ne tür bir ilişkisi var?

Aslında oldukça muğlak. Onların yakın ilişkileri hakkında çok fazla detaya sahip değiliz. Kamu önünde belli bir dayanışma sergiliyorlar, mecburlar da zira jeopolitik ve iki devlet arası ilişkiler bunu dayatıyor. Öte yandan kişisel seviyede her şeyin o kadar da iyi gittiğinden emin değilim, çünkü ideolojik olarak epey farklılık var. Aliyev Sovyet  seküler eğitimin çokça etkisinde bir kişi ve Erdoğan’ın giderek daha fazla muhafazakar olmaya başladığı bir Türkiye evrimi onun endişelendiriyor olmalı; aynı şekilde Türkiye’nin Azerbaycan üzerindeki muhafazakar etkisi Bakü’deki yetkilileri rahatsız edecek nitelikte.

İki ülke arasındaki ekonomik yatırımlar için ne diyebilirsiniz?

SOCAR’ın (State Oil Company of Azerbaijan Republic) çok önemli olduğu ve Türkiye’de yatırım kapasitelerinin çok olduğu biliniyor. Ayrıca petrol dışında başka alanlara da- Türk bankalarına- yatırım yaptıkları da biliniyor. Diğer taraftan Azerbaycan’da restoran, küçük tüccar, konut vs. gibi alanlarda faaliyet gösteren yüzlerce Türk firması var. İki ülke arasındaki ilişkilerin kilit ve temel sektörü her şeye rağmen enerjidir. Ankara’da ya da Bakü’de rejim ne olursa olsun, böyle seviyede bir yatırım bir bağlılık yaratır. Örneğin Ankara kararlarında tam anlamıyla bağımsız olamaz çünkü Ceyhan (Akdeniz’de önemli bir liman, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının varış noktası, Hazar Denizi’ndeki

Azeri-Çırak-Güneşli havzasından ham petrolü taşıyor) Türkiye’ye çok para kazandırıyor. Bu tür enerji gibi temel sektörler etrafında kurulan ilişkiler siyasi veya ideolojik anlaşmazlıklar olsa da ilişkilerinizi bölümlere ayırmanızı gerektirir. Türkler bunu yapmayı biliyorlar, bu durumu gaz konusunda İranlılar ve Ruslarla yaşadılar. Önümüzdeki yıllarda, Türkiye’nin stratejisini, enerji tedariğini çeşitlendireceğini düşünüyorum, zira üç ülkeye- İran-Rusya-Azerbaycan –bağımlılık seviyesi çok yüksek. Bu yüzden Türkler Irak Kürdistanı’na ilgi duyuyor ve İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeyi deniyor.

Diplomatik olarak iki ülke arasındaki ilişki durumu nedir?

Türk ve Azerbaycan STK ve lobi kuruluşları hem ABD’de hem de Avrupa’da beraber çalışıyorlar. Baskı grupları arasında mükemmel bir koordinasyon var çünkü Ermeni Soykırımı ile ilgili ve Karabağ konusunda aynı konumdalar... Elbette bazı ayrılıklar var, mesela Ukrayna ya da Rusya açısından Bakü ve Ankara’nın bakış açıları aynı değil, ancak şimdilik önemli olan Ermeni konusunda anlaşmak. Buraya bir nüans getirmek istiyorum. Bundan birkaç yıl önce, bu baskı grupları arasındaki koordinasyon Gülen Hareketi aracılığıyla yapılıyordu. Ancak kırılmadan ve Gülen-Erdoğan arasındaki bu kardeş savaşından bu yana,  bu durumun koordinasyonun başarısına etki edip etmeyeceği akıllara geliyor.

Din- Türkiye’de çoğunluk sünni, Azerbaycan’da şii- iki devlet arasındaki görüş ayrılığının bir gerekçesi midir?

Erdoğan’ın giderek daha fazla sünni bir lidere dönüştüğü ortamda dahi, Türkler ile Azeriler arasındaki din farkının iyi ilişkilerine bir engel oluşturduğu izlenimi yok. Türki öğesi, etnik, ideolojik kimlik, Ermenistan’a karşı aynı şüphe ve rekabet din etkenini ikinci planda bırakıyor. Türkler ile Azeriler arasında mezhep alanındaki tek görüş ayrılığı Ortadoğu konusunda olur. Irak ve Suriye’deki çatışmaların maalesef daha mezhepleştiği bir dönemde, bazı şii Azeriler- en dindarları- anti-şiici görünen Türk politikasına karşı mesafeliler. Din öğesi, Ortadoğu gerilimleri açısından güncel konumda etnik ve milli öğeden çok daha önemli.

“Tek bir ulus, iki devlet”. Bu slogan geçerliliğini koruyor mu hala?

Evet ve hayır. Ama birçok Türkün kendini Türk ve Azeri hissettiğini ve tam tersinin de geçerli olduğunu düşünüyorum. Öte yandan, Azerbaycan’ın dil özelliğine çok önem veren bir Azerbaycan akımı var ve Türkiye tarafından yutulmak istemiyorlar. Bakü’de konuşulan Azericeyi, Azerbaycan özelliğini muhafaza etmek adına daha fazla kelime eklemeden ya da Anadolu usulü filleri çekmeden Azerice konuşmak için çok çaba sarf eden diplomat ve asker tanıyorum.

Birçok kişi Türkiye’yi Azerbaycan’ın abisi olarak takdim ediyor. Nihayetinde durum gerçekten böyle mi?

Türklerin Azerbaycanlılara her şeyi dayatamayacaklarını çok iyi biliyoruz. Abi kavramı ile ilgili olarak, Türkiye’nin abi gibi davrandığını ve Adriyatik’ten Çin Denizi’ne kadar Türki dünyası kurmak için Türk dünyası üzerinde üstünlük kurmak istediğini söyleyen Batı’daki bazı analistlerle hemfikir değilim... Bunu biraz ayrıntılandırmak gerektiğini düşünüyorum.  Önce “abi” kavramı, tüm Türk dillerinde neredeyse herkes için kullanılan bir nezaket ifadesidir. İkincisi,     Türkiye’nin Türk halkları geneline yönelik  biraz baba erkil olan politikası 1990’lı yıllarda uygulansa da çok çabuk terk edilir. Bu söylem biraz da Batılılar nedeniyle aktarıldı. SSCB’nin sonu ile birlikte, yeni Müslüman Türki cumhuriyetlerin (Kazakistan, Azerbaycan, Özbekistan...) Suudi Arabistan ya da İran’ın kucağına düşebileceklerinden endişe eden Batılılar, kendilerini islamcı tehlikeye karşı korumak adına Batı’nın tanıdığı Türkiye’yi birçok ülkeye model gösterdiler. Oysa olaylar başka türlü gelişir, söz konusu ülkeler İslamcı heveslere sahip oldular, Batı’nın ve Türkiye’nin sevdiği Türk modeli beklenen başarıyı da elde etmez.

Azerbaycan ile Rusya arasındaki ilişkiler ne durumda?

Azerbaycan ve Türkiye kuşkusuz iki önemli ortak. Ancak Azerbaycan için daha önemli olan Türkiye değil Rusya’dır. Rusya eski vasi güç ve istesek de istemesek de, Azerbaycan Sovyet döneminde kurulmuştur. Ve bir yerde, Kafkasya’da ve Orta Asya’da cumhuriyetleri kuran Sovyetler olmuştur. Dolayısıyla Azerbaycan Rusya’ya ilgisiz olamaz, unutuyoruz ama ülkenin elitlerinin önemli bir kısmı Rusofondur. Bu Orta Asya ülkelerinde daha az geçerlidir ama iktidardaki çok sayıda elit Sovyet döneminde yetişmiştir. Dolayısı ile aynı şemaya ve aynı düşünce biçimine sahiplerdir. Ayrıca, Azerbaycan Rusya’ya sırtını dönemez zira karın ağrısı yaratabilecek güce de sahip olan büyük bir askeri güç söz konusu olan.

Bir de Azerbaycan’ın Rusya’ya bağımlı olduğu bir başka alan daha var: göç. Azerbaycan ekonomisi yeterince dinamik ve refah olsa da, çok sayıda Azeri işçi çalışmaya Rusya’ya gidiyor. Dolayısıyla Rusya’nın ülke üzerinde oynayabileceği ve halihazırda Tacikistan, Özbekistan veya Ermenistan üzerinde uyguladığı kaldıraç rolü var. Bu çerçevede, bir tür hükmetme mevcut ve Rusya bir tür liderlik uyguluyor Azerbaycan üzerinde. Son olarak, Karabağ açısından Ruslar her iki taraf arasında baskıyı muhafaza eden bir denge unsuru. Rusya ve onlar arasında uç zorlukların meydana gelmesi halinde, Azeriler Rusya’nın ortaklar arasındaki bu dengeyi değiştirmesinden korkuyor.

Rusya yine de mutlak güce sahip değil ama?

Buna rağmen Azerbaycan’ın manevra yapma marjı bulunuyor. Bunu Putin’in bazı ortaklardan Avrasya Ekonomi Birliği’ne katılmalarını talep etme girişiminde gördük. Bunu Ermenistan’a dayatabildiyse de Azerbaycan’a dayatamadı. Azeriler ne kadar dayanabilecekler peki? Doğrusu bilmiyorum çünkü Putin’in elinde iktidarda kalabilmek ve baskı yapmak üzere her an patlatabileceği çok fazla koz, gerilim ve kriz bulunuyor.

Türklerin Ruslarla Turkstream projesi kapsamında yakınlaşmasını nasıl değerlendirmeliyiz?

Tüm analistler Türkiye ile Rusya arasında yakınlaşma var diye Türkiye’nin Batı’dan kopacağını söylerken yanılıyorlar. Bu yakınlaşma kısıtlı bir yakınlaşma, abartmamak lazım. Hatta yakınlaşmadan ziyade Suriye krizi öncesi eski ilişkilere basit bir geri dönüşten söz etmek yerinde olur. Türkiye ve Rusya arasında ilişkilerin kesintiye uğraması her ikisine de zarar verdi, tamamen yalnız kalmış olan Türklerin de, Moskova ile Ankara arasındaki krize patlak veren Rus uçağının düşürülmesinden pişmanlık duyduklarını düşünüyorum. Türkiye’ye yönelik yaptırımlar elbette Türkiye’yi etkiledi ama yaptırımların etkisi Rusya’ya da oldu, çünkü ambargoların hep tanımı gereği iki tarafı vardır. Bana göre, bu normale dönüş bir poker oyunudur, Türkiye’nin –özellikle de müttefik NATO, ABD ve Avrupa’da ne kadar anlaşılmaz ve yalnız olduğunu gören Putin’in olağanüstü başarısıdır. Bu durum onun  kendi müttefiklerini savunmaya elverişsiz olduğu ve hatta NATO’yu zayıflatabileceği yönünde Batı’ya ikna edici güçlü bir mesaj yollamasını sağlar. Bu batı için bir aşağılama ve bunu kabul etmek yerine Türkiye’nin güvenilir bir müttefik olmadığını söylüyor. Bu da Putin’i güçlendirmekten başka bir şey yapmayan kötü bir analiz.

Bugüne kadar bir enerji koridorunun kurulması için imzalanan yol haritası ile Ermenistan üzerinden Rusya-İran ekseni sunuluyordu? Yeni Türk-Rus ile Rus-Azeri-İran jeopolitik düzen  Ermenistan için düzeni değiştiriyor mu?

Hiçbir şey değiştirmeyecek zira, başlangıçta da hatlar Ermenistan’dan geçmiyordu. Bu pazarlıklarda Ermenistan dışlanmıştı zaten. Aynı şekilde ne yazık ki Türkiye ile ilişkilerini normalleştirme olasılığı da uzaktır. Türkiye’nin bölgesel sahnede tamamıyla yalnız kalmış olması onu Azeri müttefikine yakınlaştıracaktır, bu da Ermenistan’ı daha da yalnızlaştıracaktır. Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın açılması tüm Kafkasya için faydalı olacaktır.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Türkiye’nin Ermeni-Azeri barış sürecinde “pozitif bir rol” oynayabileceğini belirten bir açıklama yaptı yakın zamanda. Size göre nasıl bir pozitif rol söz konusu?

Mevcut durumda Türkiye’nin çok fazla bir şey yapabileceğini düşünmüyorum. Türk diplomasisinin formda olduğu bir dönemde, Protokollerin imzasından önce, Azerbaycan üzerinde, Ermenistan ile ilişkilerin normalleşeceğini temin ederek bir baskı oluşturabiliyordu. Ancak şu anki durumda, Türkiye o kadar kırılgan, istikrarsız bir durumda ki, hiçbir şey yapamaz. Yapabileceği tek şey Azerbaycan’a desteğini genişleterek kefil olmak, çünkü bu ilişki kati, güvenilir bir değerdir.