Ermeni-Türk platformu

Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde

 

Türkiye'de siyasi partilerin Avrupa'ya bakışı

 
 
  Türkiye'den bakış

Türkiye'de siyasi partilerin Avrupa'ya bakışı

Burçin Gerçek

 

 
Burçin Gerçek

Journalist from Turkey

2000'li yılların başında gündemin birinci sırasında yer alan Avrupa Birliği üyeliği Türkiye'yi artık eskisi kadar heyecanlandırmıyor. 2002'de kamuoyu araştırmalarında üyeliğe destek %75 oranındaydı. Oysa 2013'te yapılan anketlerde AB'ye tam üyelik hedefini sürdürmek gerektiğini düşünenlerin oranı sadece %33. Bu düşüş kısmen müzakerelerin duraklamasından kaynaklansa da, esas sebebi siyasi partilerin, özellikle de iktidarda bulunan AKP'nin söylem değişikliğinde yatıyor. AB'ye dair değişen algıyı anlamak için TBMM'de temsil edilen siyasi partilerin Avrupa'ya bakışlarını inceledik.

 



AKP ve Avrupa Birliği : « Seni ihtiyacım olduğu kadar severim »


Kimlik kartı :
2002'den beri iktidarda olan AKP (Adalet ve Kalkınma partisi) 2011 genel seçimlerinde elde ettiği %49,9 oy oranıyla mecliste 327 milletvekiliyle temsil ediliyor (İki milletvekilin vefatı sebebiyle toplamda 550 olan sandalye sayısı şu anda 548). Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığındaki parti islami muhazafakar bir çizgide konumlanıyor.

Programı : Avrupa Birliği ile ilişkiler bu konuya ayrılmış bir bölümde değil, "Dış Politika" başlığının altında ele alınıyor. Küçük bir detay ama partinin konuya verdiği önemin derecesini gösteriyor.

AKP Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğini destekliyor ama bunu ifade ediş şeklinden konuya dair bazı çekincelerini anlamak mümkün. "Türkiye, Avrupa Birliği ile ilişkilerinde taahhütlerini ve üyelik için öteki aday ülkelerin de yerine getirmesini istediği şartları bir an önce sağlayacak, gündemin yapay sorunlarla meşgul edilmesini önlemeye çalışacaktır" vaadinde bulunuyor. Söz konusu "yapay sorunlar"ın ne olduğuna dair ise herhangi bir açıklama programda yer almıyor.

Program, özellikle Milli Güvenlik Kurulu, bütçeden argeye ayırılan pay ve tasarruf fonlarının yönetimi gibi başlıklarda, AB'ye üyelik kriterlerine çok sayıda referansta bulunuyor. AKP bu alanlarda Avrupa standartlarına erişmeyi öngörüyor. Parti aynı zamanda "Kopenhag Kriterleri’nin demokratikleşmeye yönelik ilkeleri esas alınarak ulusal hukuk düzenimizde yapılması gereken değişiklikler, mümkün olan en kısa sürede gerçekleştirilecektir" sözünü veriyor.

Avrupa perspektifi programın yanı sıra partinin "2023 Hedefleri" listesinde de yer alıyor. Ama listede AB "Obeziteyle mücadele okulda başlayacak" ya da "Anten kargaşası tarih olacak" gibi başka taahhütlerden çok sonra yer alıyor. İlginç bir şekilde AKP'nin 2023 hedefi AB'ye üyelik değil. AKP 2023'te "Bazı Avrupa ülkelerinin haksız ve temelsiz muhalefetine rağmen, AB’ye tam üyelik yolunda gereken adımları atmaya devam" etmeyi öngörüyor. Aynı zamanda "müzakere sürecinde yaptığı ve bundan sonra yapacağı reformları ülkenin ve vatandaşların çıkarına olduğu için hayata geçirmeye devam edeceğini" belirtiyor.

Partinin Ermenistan'la ilişkiler ya da Ermeni soykırımına dair tutumuna ilişkin ise tek bir cümle dahi programda yer almıyor.

İzlediği politika : AKP'nin 2002-2006 yılları arasında izlediği politikaların motor gücü AB'ye üyelik perspektifi oldu. Parti o zaman Türkiye'nin AB üyeliğini heyecanla savunuyor ve Kopenhag kriterlerini yerine getirmek için gereken reformları hızla gerçekleştiriyordu. İfade özgürlüğünün alanını genişleten demokratikleşme reformları hayata geçirildi. Kürt sorunu ve Ermeni soykırımı tabu olmaktan çıktı. Kıbrıs'ta statükoyu savunan resmi politika değişti ve özellikle ordunun siyaset üzerindeki vesayetini azaltma yolunda önemli adımlar atıldı. Bu reformlar AKP'ye iş dünyasının, Türkiyeli entellektüellerin, Batı'nın, özellikle de Brüksel'in, desteğini sağladı. Askerle gerilimin hala canlı ve darbe tehdidinin mevcut olduğu bir dönemde bu destekler hayati önem taşıyordu. AKP varlığının ülkenin demokratikleşmesine bağlı olduğunu biliyor, Avrupa da ordunun gücünü geriletmek için ona gereken meşruiyeti veriyordu.

Ama 2006'da müzakere sürecinin yavaşlamasıyla birlikte rüzgar dönmeye başlar. 2011'de AKP üçüncü defa 49,9 % oyla seçilir. Bu süreçte Ergenekon ve Balyoz davalarıyla darbe planlayan yapılanmalar neredeyse tamamen çökertilmiş gözükmektedir. 2010'daki Anayasa değişikliği önerisine referandumunda %58 "Evet" oyu çıkmasıyla birlikte AKP kendisini artık hiçbir şeyin tehdit edemeyeceğine emindir. Ekonomik kriz Avrupa'yı ciddi bir şekilde sarsarken Türkiye'de yaşanan istisnai büyüme Erdoğan'a AB'nin o kadar da gerekli olmadığını düşündürür. Aynı dönemde Müslüman bir ülkede işleyen demokrasisiyle Arap ülkelerine esin kaynağı olabilecek bir "Türk modeli"nden bahsedilmeye başlanır. "Arap baharları" ve bölgede meydana gelen diğer değişiklikler Erdoğan'a Ortadoğu'nun (ve hatta Mağrip'in, Balkanların ve Kafkasların) lideri olabileceğini düşündürtür. Müzakereleri ilerletmek için hiçbir şey yapmayan Ankara için böyle bir hülyanın karşısında Avrupa tüm cazibesini yitirir.

Bu esnada reformlar durdurulmuş, medyanın iktidarın şimşeklerini üzerine çekmemek için otosansüre başvurduğu ve günden güne otoriterleşen bir rejime doğru gidildiğinin alarm sinyalleri çalmaktadır. Bu gelişmeler üzerine eleştirel bir hale bürünen AB ilerleme raporlarına karşı Erdoğan 2011'de "Onların işi rapor yazmak, bizimki bildiğimizi okumak" demekten çekinmeyecektir. Ertesi yıl bu defa AKP'li bir vekil bu raporları "çöpe attığını" ilan edecektir. Haziran 2013'te, Gezi Parkı eylemleri patlak verir. Eylemlere yönelik polis şiddetini kınayan Avrupa Parlementosu'na cevaben Başbakan Erdoğan "Bu kararı tanımıyoruz" çıkışında bulunur. Erdoğan'ın eylemlere verdiği tepki adeta Avrupa rüyasından vazgeçtiğinin bir göstergesidir. Başbakan ve milletvekillerinin büyük bölümü protesto hareketini hükümete karşı bir "uluslararası komplo" olarak nitelendirirler. Avrupa'yı "Faiz lobisi"nin bir parçası olmakla suçlar ve yabancı, özellikle de BBC ve Reuters gibi Avrupalı kurumlarda çalışan gazetecileri yerden yere vururlar.

Başbakanın danışmanlığına kısa süre önce atanan Yiğit Bulut'un 19 Temmuz 2013'te Star gazetesinde yazdığı satırlar AKP'nin seçtiği yeni yolun habercisidir : "Türkiye için yeni Batı artık tek başına Amerika ! Avrupa'ya ve üstümüze külfet olabilecek maddi-manevi uzantılarına ihtiyacımız yok. Yeni düzen içinde yer alacak 3 güç içinde Avrupa zaten yok ve olmayacak".

 


CHP ve Avrupa : "Evet, ama..."


Kimlik kartı :
Kemal Kılıçdaroğlu'nun başkanlığındaki CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) sosyal demokrat bir parti olma çabasında olsa da Kemalist mirasından ve kadrosunun önemli bir kısmının milliyetçi reflekslerinden kurtulmakta zorlanıyor. 2011 seçimlerinde elde ettiği % 25,9'luk oy oranıyla parlementoda 134 sandalyeye sahip.

Programı : AKP'nin aksine, CHP Avrupa Birliği ile ilişkilere programında bu konuya ayrılmış özel bir başlık altında yer veriyor. Programa göre "CHP başından beri Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemektedir. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefi, Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaşlaşma devriminin, modernleşme vizyonunun doğal uzantısı olan bir toplumsal değişim projesidir". Ama bu destek koşulsuz değildir. "AB ile ilişkilerimizde koşulumuz; eşit koşullu, Cumhuriyetimizin kuruluş değerlerine saygılı, onurlu tam üyeliktir. CHP bunun dışındaki hiçbir seçeneği (...) ve Türkiye’ye diğer üyelerden farklı, özel bir statü verilmesini kabul etmez". Parti özellikle "başka ülkelerden istenmeyen koşulların tek taraflı tavizler gibi Türkiye’ye dayatılmasına" ve serbest dolaşım ile tarım destekleri gibi alanlardaki kısıtlamalara karşı çıkmaktadır.

CHP için başka önemli bir koşul üyelik sürecinin "Kıbrıs sorunu"na bağlanmamasıdır. Parti Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Avrupa kurumlarında Kıbrıs'ın tümünü temsil etmesine itiraz etmektedir. Aynı zamanda "Lozan Antlaşmasıyla bağdaşmayan keyfi  koşulların Türkiye’ye kabul ettirilmek istenmesine" de karşı çıkmaktadır. Bu "koşulların" neler olduğuna dair hiçbir açıklama yer almasa da, söz konusu cümle Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması gibi azınlık hakları konusunda Brüksel tarafından istenen reformları akla getiriyor. 2010 yılında yayınlanan bir raporda parti kurumun bir ruhban okulu olarak açılmasına karşı çıkmış ve İstanbul İlahiyat Fakültesi'ne bağlanmasını önermişti.

Parti programında "Avrupa standartları"na pek çok referansta bulunuyor. CHP, hipermarketlerle ilgili düzenlemelerden çevre politikalarına kadar pek çok alanda AB normlarına uyumu hedeflediğini ifade ediyor. Partinin Avrupa Birliği konusuna verdiği önemi gösteren bir nokta da CHP'nin Brüksel'de müzakereleri takip eden ve Avrupa kurumlarına Türkiye'deki gündemle ilgili bilgi veren bir temsilcisinin olması. Parti bu şekilde Avrupa Parlementosu'nda oylanan metinler üzerinde bir etki sahibi olmaya çalışıyor.

AKP'ye karşıt bir şekilde Ermenistan'la ilişkiler ya da Ermeni soykırımına dair CHP'nin tutumu parti programında yer alıyor. Partinin bu konudaki tavrı Türk resmi söylemiyle birebir paralellik gösteriyor : "Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesi de, bu ülkenin işgal ettiği Azeri topraklarından çekilmesi, dünyadaki Ermeni örgütleri vasıtasıyla Türkiye’ye karşı uluslararası hukuka aykırı biçimde soykırım iddiasıyla girişimlerde bulunmaktan vazgeçmesi ve Ermeni devletinin resmi belgelerinde Türkiye’ye ait bazı topraklarda Ermenistan’ın emelleri olduğu izlenimini veren ifade ve sembollerin çıkartılması koşullarına bağlıdır". Soykırıma dair CHP Ankara'nın resmi retoriğini tekrarlayarak "sözde Ermeni Soykırımı iddiası ile ülkemizin haksız önyargılarla suçlanmasına karşı bugüne kadar partimiz öncülüğünde sürdürülen kararlı duruşa sahip çıkmaya devam edecektir" açıklamasında bulunuyor. Konunun bağımsız tarihçilere bırakılması konusunda ısrar ediyor.

İzlediği politika : Seçmen kitlesinin önem verdiği çağdaşlık standartlarını simgeleyen Avrupa Birliği üyeliği 2000'li yılların başında CHP için desteklenmesi doğal bir süreç gibiydi. 2002'de anketlere göre partinin seçmenlerinin %83'ü ülkenin AB üyesi olmasını arzuluyordu. Ama bu eğilim 2002-2006 yılları arasında AKP'nin AB projesini sahiplenmesi ve Kemalistlere göre "milli egemenliği tehlikeye atan" reformlarla tersine dönmeye başlar. Bu dönemde CHP'nin "Kürt" ya da "azınlık" kelimelerine dahi alerjisi ortaya çıkar. AB'ye üyelik için yapılan demokratikleşme reformları ve Kıbrıs sorununun çözümü için atılan adımlar "tavizler, Sevr'in geri dönüşü ve ülkenin yabamcılara satılması" olarak görülür. Laikliğin ateşli bir savunucusu olarak CHP Brüksel'in askeri vesayete son verilmesi talebinden de rahatsızdır. Çünkü partiye göre AKP'nin toplumun muhafazakarlaştırılması "gizli ajandası"nı ancak askerler engelleyebilir. 2006'da partinin o dönem genel başkanlığını yürüten Deniz Baykal "AB reformlarının ülkeyi çürüttüğünü" ve partisinin AB sürecine artık destek vermeyeceğini ilan etti.

Milliyetçi bir söylem eşliğinde yürütülen laiklik savunusuna dayalı bu Avrupa karşıtı politika 2010'da Kemal Kılıçdaroğlu'nun Deniz Baykal'ın yerine partinin başına gelmesiyle değişir. CHP'nin vitrini 2011 seçimlerinde Avrupa Birliği üyeliğini destekleyen Şafak Pavey ve Sezgin Tanrıkulu gibi milletvekilleriyle yenilenir. Azınlık hakları bazı vekillerin ilgilendiği konulardan biri haline gelir. Örneğin Bursa milletvekili Aykan Erdemir Gökçeada'da yaşayan Rumların anadillerinde eğitim görebilmeleri için kanun teklifleri verir. Ama kadroların bir kısmının milliyetçi refleksleri hala partinin Avrupa Birliği'ne açıkça destek veren bir politika izlemesine engel olmaktadır.

 



MHP ve Avrupa : « Söyleyemem ki senden nefret ettiğimi... »


Kimlik kartı :
Türkiye aşırı sağı ve milliyetçiliğinin geleneksel olarak temsil edildiği MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) 70'li yıllarda şiddet eylemleri içinde yer alan Ülkücülerin de partisi olarak bilinir. Devlet Bahçeli başkanlığındaki parti 2011 seçimlerinde elde ettiği %13 oy oranıyla parlementoda 52 sandalyeye sahiptir.

Programı : MHP programı Avrupa Birliği'ne açıkça "Hayır" diyemeyen ama desteklediğini de söyleyemeyen cambazlıklarla dolu.  Parti "Türkiye-AB ilişkilerinin niteliği, zemini ve çerçevesinin açıklığa ve yeni bir tanıma kavuşturulması gerekli görülmektedir. Partimiz, AB ile ilişkileri Türkiye için bir “kimlik ve kader sorunu” olarak görmemektedir. Türkiye’nin ne pahasına olursa olsun Avrupa Birliği’nin yörüngesinde sürüklenmeye mecbur, mahkûm ve muhtaç olmadığını savunmaktadır". Program daha sonra müzakerelerin devamı için gereken koşulları sıralar : MHP üyelik sürecini  sadece "Türkiye’nin milli birliği ve bütünlüğü; terör ve bölücülük; Kıbrıs, Yunanistan ve Ermenistan" konularında Türkiye'nin çıkarlarına karşı olmamak kaydıyla desteklemektedir.

Parti üyelik perspektifine dair 2010 yılında son derece şüpheci ve komplo teorilerini içeren bir rapor yayınlar. Rapor Avrupa Birliği'nin Ermeni Soykırımı'nın tanınması ve Ermenistan'la ilişkilerin normalleşmesine dair taleplerinin "Sevr'in yeniden canlandırılması" anlamına geldiğini iddia eder. Rapor "Avrupa Birliği’nin tek amacı bizim kadar yüksek stratejik öneme sahip bir ülkeyi kontrol altında tutmaktır" sonucuna varır.

İzlediği politika : Bu konudaki kuşkuculuğuna rağmen, MHP Türkiye'nin AB üyeliği için kritik öneme sahip reformlardan birinin mimarları arasında yer alır : Temmuz 2002'de MHP'nin de yer aldığı koalisyon hükümeti parlementoya -oylama sonucu kabul edilecek olan- idam cezasının kaldırılması teklifini sunar.

Parti iktidarı kaybettikten sonra reformlara verdiği bu gönülsüz destekten kurtularak yeniden AB karşıtı söylemine kavuşur. 2007 seçim kampanyasında parti başkanlığını yürüten Devlet Bahçeli üyelik müzakerelerinin askıya alınmasını önerir. Parti Avrupa ülkelerdeki AB karşıtı partilerle ilişki geliştirir. Eylül 2012'de MHP genel sekreteri ülkesinin "AB yüzünden gerilediğini" iddia eden Macar Jobbik partisinin başkanını parti merkezinde ağırlar. MHP Avrupa'nın değil, "Turan"ın, Orta Asya ülkeleriyle kurulacak ütopik bir birliğin hayalini kurmaktadır.

MHP hükümet tarafından yürütülen PKK ile barış sürecine ve Avrupa'nın Kürt sorunun çözümüne verdiği desteğe de karşı çıkar . MHP milletvekilleri Türkiye'de tarım sektöründe yaşanan sorunları AB'ye uyum yasalarına bağlar. MHP Adana millletvekili Ali Halaman AB'yi Türkiye'de pamuk tarımını sabote etnekle suçlayacaktır. Avrupa Birliği ile ilişkilerden sorumlu bakanlığın 2013 bütçesinin oylanması sırasında MHP vekilleri bu bakanlığın kapatılacağını ve "Hükümetin AB hikayesinin artık bittiğini" ileri sürerler.



BDP ve Avrupa : demokratikleşme için destek

 

Kimlik kartı : İki eş başkanın, Selahattin Demirtaş ve Gülten Kışanak'ınyönetimindekiBDP (Barış ve Demokrasi Partisi) parlementoda 29 sandalyeye sahiptir. %10 seçim barajını aşabilmek için bağımsız adaylarla girdiği seçimlerde ülke genelinde yaklaşık %7, Kürt bölgelerinde ise bazı şehirlerde %70'i de aşan bir oy potansiyeli vardır. Kürt hareketine yakın bir siyaset izleyen parti bölgede çok sayıda belediyeyi yönetmektedir. Parti milletvekilleri hükümet ve Abdullah Öcalan arasında yürütülen görüşmelerde kritik bir role sahiptir.

Programı: Ab ile ilişkiler parti programının "Bölge ve Dünya Siyasetimiz" başlığını taşıyan bölümünde ele alınır. BDP içlerinde AB'nin de yer aldığı çeşitli uluslarası kuruluşlarla "işbirliği ve dayanışma temelinde ilişki geliştireceğini" belirtir. Bu ilişkilere dair bir bemol dikkat çeker : "Bu kurumlardan başka hiçbir etki altında kalmadan (...) dünya barışının korunması, uluslararası işbirliği ve halklar arası dayanışma ilkeleri çerçevesinde çalışma yürütülecektir".

BDP insan haklarına saygının partinin uluslararası politikasının temel prensiplerinden biri olduğunu belirtir. Türkiye'nin AB'nin "karşılıklı işbirliği ve kalkınma başarısının ulaştığı değerlere potansiyel olarak yakın" olduğunu ifade eder.

Parti programı Güney Kafkaslar'ın üç ülkesinin AB ile yakınlaşmasına atıfta bulunur. BDP Türkiye'nin AB üyeliğini "demokratikleşme açısından desteklemektedir". Parti Türkiye'de yasaların AB normlarına uyumlu hale getirilmesini "öncelikli bir görev olarak ele alacağı" ve "sermayenin Avrupa’sına karşı, eşit ilişkiler temelinde, bütünleşmiş halkların Demokratik Avrupa’sını yaratmak için" çalışacağı vaadinde bulunur. 

Avrupa Birliği'ne ayrılmış bölümde Ermenistan'la ilişkiler ve Ermeni soykırımı konularına da yer verir. Parti "AB ile müzakere sürecinde Türkiye’nin karşılaştığı önemli konulardan biri de Ermeni sorunudur. Türkiye tarihiyle yüzleşme cesareti göstererek, 1915’te yaşanan trajediyi ve sonuçlarını, bilimin ve tarihi gerçeklerin ışığında değerlendirerek çözüme kavuşturmak zorundadır" değerlendirmesinde bulunur. BDP Ermenistan sınırının açılması ve bu ülkeyle ekonomik, sosyal ve kültürel işbirliğine gidilmesi yönünde çalışacağını ifade eder.

İzlediği politika : Avrupa'yla ilişkiler BDP'nin özel önem verdiği alanlardan birisidir. Parti milletvekilleri sık sık AB kurumları temsilcileriyle biraraya gelip özellikle Kürt sorunu hakkındaki gelişmelerle ilgili bilgiler verirler. Brüksel'in geçmişte partinin PKK'yla ilişkilerini sorguladığı ya da Danimarka'nın Roj TV'nin kapatılması kararını verdiği dönmelerde parti yöneticileri AB'ye mesafeli açıklamalarda bulunmuşlardı. Ancak ilişkilerin tekrar kurulması çok sürmedi.

Parlementoda temsil edilen partiler arasında BDP Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na verdiği önemle ayrılır. 2011'de parti Kürt bölgelerindeki belediyelerin bu anlaşmaya dayanarak "demokratik özerklikleri"ni ilan edeceklerini duyurmuştu. BDP seçmenleri aynı zamanda Türkiye'de en yüksek oranda AB üyeliğine destek verenler arasında bulunuyor. Kamuoyu araştırmalarına göre Türkiye'de üyeliğe toplam destek 2013'te %33'e düşmüş iken BDP seçmenleri %88'le üyelik sürecini desteklemeye devam ediyorlar.