Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde
Diyarbakır’da 14 gün/Amed’e dair 14 fotoğraf/ Tigranakert’e dair 14 metin
Gazeteci ve fotoğrafçı MJM Repair için iki hafta boyunca Diyarbakır'da (Kürtçe ismiyle Amed ve Ermenice Tigranakert'te) röportajlar yaptı. 1915 Soykırımından önce şehirde nüfusu binlerle ölçülen Ermenilerin geçmişi, bugünü ve geleceğine dair fotograflar çekti. MJM hikayeleri Ermenilerle kesişen mekanlar ve insanlarla karşılaşmalarını röportajları boyunca okuyucuyla paylaşıyor.
Bu foto-röportaj Mayıs 2013'te yapılmıştır. Yazıda yer verilen bazı hususlarda o tarihten sonra değişiklikler olmuştur.
5. gün – Anılarına saygının bir ifadesi
Neredeyse her gün ev sahiplerim Berat ve Kenan bir kafe olarak işletmek için Diyarbakır Suriçi’nde eski bir ev alma hayallerinden bahsediyorlar. “Bizim aradığımız gibi evlerin sayısı az ve fiyatları her gün artıyor” diye anlatıyor Berat hayallerin asla gerçekleşmeyeceğinden endişe ederek. Gerçekten bir süredir Eski Diyarbakır’daki güzel evlerin taliplisi çok. Bazıları PKK ve Türk devleti arasındaki barış sürecinden çok umutlu ve bu harika bölgedeki muhtemel bir turizm patlamasının maddi getirilerini hesaplıyor. Osman Baydemir ve Abdullah Demirbaş’ın Çin Seddi’nden sonra dünyadaki en büyük sur olduğunu söylemeyi sevdikleri Orta Çağ’dan kalma surların çevrelediği şehri yavaş yavaş değiştiren inşaatların sayısı yaklaşık üç senedir artıyor.
Bir öğleden sonra, satılık iki eve bakmaya gidiyoruz. İlk gördüğümüz fazla albenisi olmayan ve sapa bir yerde bulunan ev müstakbel girişimcilerin hoşuna gitmiyor. Oysa ikincisi bambaşka : zarif kubbeleri, çok güzel motiflerin işlendiği korkulukları, duvarlardan birinin tepesinde insanın dikkatini çeken kabartmalar ve avlunun ortasındaki havuz merakımı uyandırıyor. Safça evin kime ait olduğunu soruyorum. Evin şimdiki sahibinin Türkçe cevabında bir kelime beni yerimden sıçratıyor : “Ermeni”. Bu evin sahibi Ermenilerdi demek ! Şimdi anlaşılıyor her şey… Kırık bir İngilizceyle Berat ev sahibinin sözlerini tercüme ediyor : “Dedesi Ermenilerle arkadaşmış. 80’li yıllarda* bu Ermeni aile Diyarbakır’dan gitmek zorunda kalmış. İnsanlar onlara saldırmış, hem devletin hem de insanların baskısı yüzünden gitmişler”.
Daha fazlasını maalesef öğrenemiyorum, ama eski bir Ermeni evinin kafeye dönüştürülmesi beni düşüncelere sevk ediyor. Restore edildikten ve turistleri çekecek bir hale dönüştürüldükten sonra evin sözüm ona “otantikliği” kimi duygulandıracak ki ? Ertesi gün Kenan’a kredi alabilirlerse açacakları yere ne isim vereceklerini sorduğumda aldığım cevaba biraz şaşırıyorum : “Ermenilerin evini alırsak bu ailenin ismini, kim olduklarını, ne iş yaptıklarını araştırırız. Kafemiz de onların adını taşır”. Adeta anılarına saygının bir ifadesi gibi…
*PKK ile Türk devleti arasında çatışmalar 1984’te başladı.
Çeşitli gazete ve dergilerde çalışan MJM Yerkir Europe Sivil toplum kuruluşu için Ermenistan ve Türkiye'de foto-röportajlar gerçekleştirdi. Çalışmalarından örnekler www.mjm-wordsandpics.com sitesinde görülebilir.