Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde
Ermenistan'dan bakış
Hrant Dink'in Ermeni-Türk toplumsal gelişmelerindeki rolüRuben Melkonyan |
Ruben MelkonyanTürkolog, Erivan Ünversitesi Doğu Araştırmaları Fakültesi Dekan yardımcısı. |
1996’dan itibaren yürüttüğü gazetecilik ve editorlük çalışmalarıyla ünlenen Hrant Dink kuşkusuz Ermeni ve Türk toplumunun büyük bir kesmi için tanıdık değildi. Ermenistan’da Türkiye ile ilgilenen uzmanların büyük bir kısmı bile Dink hakkında yüzeysel bir bilgiye sahipti ve o bilgi de Türkiye’deki sol hareketlere onun gösterdiği aktif katılımla ilgili kısa haberlerle sınırlıydı. Belirtmeliyiz, ki “Agos”un kuruluşu bile başta Türkiye Ermeni toplumu açısından önemli ve ciddi bir anlam teşkil etti ve daha sonra etki alanını genişletti. İstanbul Ermeni toplumunun o güne kadar var olan “geleneksel” basın organlarının daha kısıtlı hedefleri vardı, fakat “Agos” ve Hrant Dink baştan itibaren o dar sınırlardan öteye geçme cüretini sergilediler ve sonunda başardılar da. Ermeni sorunlarını Türk ve Türkçe konuşan kitleye ulaştırma isteği ve o yönde atılan adımlar Dink’in adını geniş bir çevreye yaydı ve sonuç olarak o kendini çok yönlü Türk-Ermeni ilişkilerinin akıntısında buldu. Söylemek gerekir ki, Hrant Dink Ermeni çevrelerince, yani Ermenistan ve Diaspora’da, koşulsuz kabul edilen bir isim değildi, çünkü Türk-Ermeni ilişkileri, dialoğu, karşılıklı anlayış konularındaki fikirleri gelenekselleşmiş fikirlere uygun düşmemekteydi bazen. Her şeye rağmen, 2000’lerin başında Hrant Dink’in Türk-Ermeni ilişkileri konusundaki fikirleri, attığı adamlar toplumsal-siyasi görüşmelerde giderek daha fazla yer bulmaya başlamışlardı. Gerçekten de Dink’in önerdiği yaklaşımlar ikili bir anlayış meydana getiriyordu, bunun sebebi o fikirlerin yeni olmasıydı, geleneksel kalıpların dışında olmalarıydı ve en önemlisi Ermeni’i ve Türk’ü hemen hemen eşit derecede tanıyan biri tarafından sunulmalarıydı. Ben bir “Agos” okuyucusu ve Dink’in toplumsal çalışmalarını takip eden biri olarak, hem gazetenin hem Dink’in o yıllarda direkt olarak gazetenin çizgisini etkileyen ve Dink’in fikirlerinin daha belirginleşmesine etki eden belirli bir evrim geçirdiklerini söyleyebilirim. Özellikle “Agos” farklı bir boyut kazandı: Türk-Ermeni ilişkilerinin, Türkiye Ermeni toplumunun, genel anlamda Ermeni konularının özgürçe tartışıldığı bir platform oldu. İşte bu tartışmalar on yıllarca Türkiye’de kök salmış tabuların kırılmasını sağladılar. Dink de Ermenistan gerçeği ile daha çok iletişim kurarak fikirlerini belirli bir ölçüde düzeltti, bazen de onları yeniden oluşturdu. Türkiye’yi ve Türk toplumunu çok iyi bilen ve Ermenistan’ı ve Ermenistan toplumunu tanımış Hrant Dink böylece toplumsal bir diplomata dönüştü. Bununla Hrant Dink Türk-Ermeni ilişkileri çerçevesinde özel bir rol ve konum elde etti, toplumların iletişim yollarını en iyi şekilde tasavvur eden ve onlar üzerinde etkisi olan bir aktiviste dönüştü.
Hrant Dink’in öldürülmesine kadar Ermeni çevrelerindeki algısı genelde üçe ayrılıyordu: 1) fikirlerine karşı ilgi ve bazen o fikirlerin kabulü, 2) fikirlerinin kabul edilmemesi ve Dink’e karşı sert eleştiri, 3) ilgisizlik. Ermeni (Ermenistan ve Diaspora) toplumunun geniş bir kesmi Hrant Dink hakkında 2005 yılından itibaren daha çok şey duymaya başladılar, fakat öldürülmesi Dink’in tüm Ermeniler nezdinde tanınmasına sebep oldu. Ermeni çevrelerinde Dink’in “kahramanlaşması” süreçi başladı. İlginçtir ki, Dink hemen Ermeni Soykırımı’nın yeni bir kurbanı olarak algılandı ve1500000+1 ifadesi ve pankartları tesadüf değildi. Dink’in Ermeni Soykırımı’nın yeni bir kurbanı olarak algılanıyor olmasına bir kanıt da insanların onun ölüm yıldönümlerinde Yerevan’daki Ermeni Soykırım Anıtını ziyaret edip anıduvarının Malatya yazan kısmın önüne çiçekler koymaları, çünkü o Malatya’da doğmuştu. Hrant Dink’in cenaze töreni ve sonrasında başlayan süreç de Ermeni çevrelerince farklı algılamalara yol açtı. İlki yüzeyseldi; buna göre Türkiye’de binlerce Ermeni var, bunlar protesto gösterisi için sokaktalar ve açıkca Ermeni olduklarını haykırıyorlar. Bu görüldüğü üzre yanlış bir kanı ve gösteriye katılanlar içinde Ermeniler hiç de çoğunluğu oluşturmuyorlardı. Ve uzman çevrelerde yayılmış ikinci algı ise şu idi; Dink çalışmaları ve ölümüyle ciddi bir tabuyu kırdı ve Türk toplumunun belli bir kesminde algı değişikliği meydana geldi. Ermeni çevrelerinde bu yaklaşımın propaganda edilmesi ve uzman eliyle aktarılması daha iyi olacak, çünkü Dink’in emeğinin fenomeni tam da burada.
Bir Türkolog olarak benim için Türk toplumundaki gelişmeler kesinlikle çok daha ilgi çekici. Dink’in toplumsal hareketliliği Türkiye’de kanımca iki olgunun yolunu açtı. İlki; resmi görüşten farklı fikirleri dinlemeye, hatta bazen araştırmaya ve topluma sunmaya hazır insanlar giderek çoğaldılar ve Dink’in etrafına toplandılar. İkincisi; Dink devletin farklı birimlerinin ve milliyetçi çevrelerin hedefi olmuştu. Türk toplumunun tabularının ve kapalı konularının ilki Ermeni Soykırımı’dır. Küçük dozlarla, bazen dolaylı yollarla Ermeni Soykırımını Türk toplumuna sunma yönündeki Dink’in seçtiği metot sonuçlar vermeye başlamıştı. Soykırım hakkında konuşulurken o yıllarda zorla İslamlaştırılan Ermenilerin ve onların nesillerinin sorunu önemli bir yer teşkil ediyordu. Hrant Dink İslamlaştırılmış Ermeniler meselesiyle gazetesinde konuyla ilgili çalışmalara ve insanların hikayelerine sayfalar tashis ederek ciddi bir biçimde ilgileniyordu. Bunlar da Ermeni Soykırımı’nın direkt sonucuydu, çünkü Ermenilerin en son topluca İslamlaştırılmaları 1915’te gerçekleşmiş. Zorla İslamlaştırılmış Ermenilerin sorunu Türkiye için de etnik kimlik, “kimlik krizi” sorunları bağlamında ele alınmakta ve ciddi bir boyuta ulaşma altyapısına sahip olduğu söylenebilir. İlginç ve bir o kadar da doğal olan bir şey var; Türkiye’de etnik kimlik sorunu en çok zorla İslamlaştırılmış Ermeniler ve onların nesillerinde görülmekte. Bu sorunun bileşenlerinden biri de Türkiye’de zorla İslamlaştırılmış Ermenilerin nesillerinde kimlik arayışı sürecinin başlamış olması. “Agos” bu hikayelerin basılması ve insanların aranması için bir platform dönüşmüş. Bu konu hakkında Hrant Dink şöyle demişti: “Zamanın ruhu. Bugün Türkiye’de çoğu kişi kendi kimliğinin labirentlerinde gezinmekte”. 2006’ta Hrant Dink’in ve Diran Lokmagözyan’ın “Agos”ta yayınlandıkları bir makale Türk toplumunda şok etkisi yarattı. Makalede belgeler ışığında Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi kızı, Türkiye’nin ilk kadın pilotu, o ülkenin sembollerinden biri Sabiha Gökçen’in aslında Hatun Sebilciyan adında bir Ermeni olduğu söyleniyordu. Bu makale kelimenin tam anlamıyla Türk siyasi ve toplumsal gündeminin o günlerdeki bir numaralı sorunu oldu. Hatta TSK Genelkurmay Başkanlığı Dink’in açıklamalarının ülkenin milli güvenliğine karşı bir tehdit oluşturduğunu belirten bir bildiri yayımladı. Bir çoklarına göre Dink’e karşı yapılan gerçek saldırılar o bildirinin yayımlanmasından sonra başlayıp korkutucu bir hal aldılar.
Dink’in ölümünden sonra başlayan süreç Türkiye’de bazı toplumsal değişikliklere yol açtı. Ermeni Soykırımı hakkında kitapların yayınlanmasını, makalelerin, tartışmaların çoğalmasını, konuya basın tarafından ilginin artmasını söyleyebiliriz. Türk toplumunda Ermeni Soykırımı hakkında farklı görüşü olan ve devlet tezini Kabul etmeyen bir kesimin oluştuğunu söyleyebiliriz. Bir bilim insanı olarak bana ilginç gelen durumlardan biri de çağdaş Türkiye’de bazı bilim insanlarının, yorumcuların sadece bilimsel çoğulculuk taraftarı olarak kalmayıp tabu olan sorunları incelemek, aydınlatmak yönünde gösterdikleri yoğun çaba. Bu insanların makaleleri “Agos”un sayfalarında basıldı ve basılmakta. Dink’in bu konudaki etkisi de tartışılamaz elbette.
Bitirirken diyebiliriz, ki Hrant Dink çalışmasıyla ve hatta ölümüyle Ermeni ve Türk toplumlarının birbirlerini tanıma sürecinin gelişmesinde çok ciddi bir rol oynadı. Ermeni konusu bağlamında farklı görüşlere yer veren kesim Dink’e kadar daha sessizdi ve organize değildi. Fakat Dink ve “Agos” sayesinde bugün Türk toplumunda Türkiye’de sivil toplumun oluşmasına ve gelişmesine katkı sağlayan bir kesim var. Bu kesmin oluşması Türk-Ermeni diyaloğuna katkı sağlar ve Türk toplumunun tarihi gerçeklerle daha çabuk ve doğru bir şekilde yüzleşmesine yardımcı olur. Ve bu Ermeni ve Türk toplumlarının doğal iletişiminin önemli bir güvencesidir.