Ermeni-Türk platformu

Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde

 

Ardında inkârcılık saklanan bir diyalog süreci başarısızlığa mahkûmdur

 
 
 

Ermeni diasporasından bakış

Ardında inkârcılık saklanan bir diyalog süreci başarısızlığa mahkûmdur

Hilda Tchoboian

 

 
Hilda Tchoboian

Rhône-Alpes Bölge Meclisi üyesi (Fransa)

Suriye’nin Halep kentinde doğan Hilda Tchoboian Fransa’da öğrenim gördü. 1978-2010 yılları arasında Fransa’nın Décines kentinde Ermeni Kültür Evi’nin yönetimini üstlendi. Aynı dönemde Birleşmiş Milletler ve Avrupa Parlamentosu gibi uluslararası kurumlar tarafından Ermeni soykırımının tanınması için çalışmalarda bulundu. 2002-2011 yılları arasında Brüksel’deki Adalet ve demokrasi için Avrupa-Ermeni federasyonunun başkanlığını yürüttü. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin danışmanlığı görevinde bulundu.

Diyalog sürecinin başlaması tartışmasız bir şekilde Ermeni-Türk ilişkilerinde son yıllardaki dönüm noktalarından biri oldu. İlişkilerin doğası ve statüsünde önemli bir dönüşümü getirdi.  Ancak bu girişimler ne kadar kendiliğinden gözükseler de bu diyaloga hâkim olan söylemin ve on yıldan uzun süredir Türk-Ermeni ilişkilerinin seyrinin dikkatli incelenmesi bu sürecin Türk devleti tarafından tasarlanmış ve kontrol altına alınmış olduğunu açıkça göstermektedir. Bu şekilde Türk devleti fazlasıyla rahatsız edici bu meselenin hallini sivil topluma devretmeyi başarmıştır. Bu mesele yirmi yılda yakın bir süredir Batılı ülkelerle ilişkilerinde bir engel olarak karşısına çıkmakta ve öncelikle AB’ye üyelik sürecine zarar vermekteydi. Hayata geçirilen diyalog süreci soykırımın tanınması ve tazminata dair diaspora ve Ermenistan’da dile getirilen meşru talepleri temelsiz bırakmayı amaçlamaktaydı.

Türkiye’nin çıkarlarını ilgilendiren her uluslararası karar öncesinde yeni bir diyalog girişimi Türkiye’de başlatıldı. Başından beri Türk-Ermeni diyalogu Ermeni soykırımı ile karşı karşıya gelmekten kaçınmaya dayanan yeni Türk stratejisini besledi, bunu da devletin yapısal, güçlü ve coğrafi olarak yayılmış inkârcı politikasını hiç sorgulamadan yaptı.

Ermeni tarafında diyalog taraftarları siyasi düşüncelerle hareket etmiyorlar. Diyalog insancıl duygular modunda yaşanıyor. Türk inkârcılığının yarattığı çıkmazdan usanma ve psikolojik bir yükten kurtulmak için yeni yollar arayışının da bu durumda rol oynadığını görüyoruz. Oysa pek çok örnek Türk diyalog taraftarlarının Ermenilerle diyalogu bir müzakere ve iki tarafın eşit bir şekilde vereceği tavizlerle işleyecek bir anlaşma gibi gördüklerini düşünmeye itiyor. Bir anlaşmanın, her başarılı müzakerede olduğu gibi, kazan/kazan prensibine dayanan bir sonucu içermesi gerektiğini bilinir.

Yani, diyalog kurmak için Türk muhatabın haysiyetine ve inançlarına saygı göstermek gerekliydi, ki bu da eğitiminin bir parçası olan inkârcı söylemi meşrulaştırarak olabilirdi. (Bkz Ahmet İnsel ve Michel Marian’ın “Ermeni tabusuna dair diyalog” kitabı. Bu çalışma Fransızca bilen parlak ve medyatik Türk entelektüeli Ahmet İnsel’in bu durumu adeta simgeleyen halini ortaya koyuyor. Kendisi “soykırım” kelimesini kullanmayı reddetmesini Kemalist ve milliyetçi bir ailede yetişmiş olmasına bağlıyor).

Bazı diyalog taraftarları için altta yatan amaç soykırım gerçeğine dair bir uzlaşma zemini bulmak olsa da “soykırım” terimini “G word” gibi akrobatik manevralara değiştirmenin esas sebebi bu örnekte anlaşılıyor.

Uygulanan kural kamusal tanıma terimlerini özel alana ait terimlerle değiştirmeye dayanıyor. Ermenilerden özür dileme kampanyasının metni bunun mükemmel bir örneği : “1915'de Osmanlı Ermenileri'nin maruz kaldığı Büyük Felâket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum”.

Türkiye’de Ermenilere yönelik ırkçılık ve şiddetin hâkim olduğu zehirli atmosfer göz özüne alındığında bu kampanyayı başlatanların cesaretini inkâr etmek mümkün değil. Ancak altı çizilen kelimeler soykırım terimini kamusal ve siyasal alandan silmeye dair açık bir iradeyi ortaya koyuyor, bu da metni özür dileme manasında anlaşılmaz kılıyor.

Şu sorular cevapsız kalıyor :

- Devletin işlediği bir suç için kim özür dilemeli ?

- Soykırım suçu durumunda kim affetme hakkına sahiptir ?

 

Affetme çok eski bir kavramdır. Mağdurun öç almaktan vazgeçtiği barıştırma girişimlerini affetmek olarak adlandırırsak, bu durum “kan parası”nın kabul edildiği her yerde karşımıza çıkar.  “Anlaşma affı” ile “vazgeçme affı”nı ayırt eden saldırgan tarafın hatasını kabullenip af dilemesidir. Af geçmiş bir hatadan insanı kurtarır. Geleceği geçmişin ağırlığından özgürleştirir.

Batı ülkelerinde affa dair iki karşıt uygulama bulunur :

- İlk seçenekte ancak suçlu itiraf eder, af diler, pişmanlık duyar ve dolayısıyla değişirse affedilebilir. Bunu yapan kişi zaten bir başkası haline gelmiştir. Yani bir suçlu olduğu gibi affedilmez.

- İkinci seçenekte ise affetme karşılıksız ve cömert bir jesttir, mutlak bir aftır, ne pişmanlık ne de özür dileme gibi bir karşılık beklenmez. Suçluya suçlu kaldığı halde af ihsan edilir. Bu affın en saf halidir.

Suçluları ve af sebebini isimlendirmekten özenle kaçınan bir özür dileme hangi statüdedir ?

Eylemi aydınlatan ve tanımlayan bilgilerin yokluğunda bu tür bir özür talebini affa dair aşağıdaki iki felsefi kategoriye de koyamayız :

- Suçlu mağdurdan af diler ve değiştiğini kanıtlar

- Af karşılıksız olarak verilir

Buna karşın, gerçek bir özrün yokluğuna rağmen bu kampanyayı başlatan Türklere teşekkür eden Ermeniler tek taraflı ve karşılıksız affın tüm özelliklerini taşımaktadırlar.

Olayların başlangıcı : 2001 yılı. Ermeni diasporası tarafından 2000 yılında elde edilen başarıların (Fransız senatosu, İtalyan parlamentosu ve Vatikan tarafından soykırımın tanınması, Avrupa Parlamentosu’nun TBMM’nin soykırımı tanıması gerektiğine dair ilk raporu, Clinton tarafından son anda engellenen Amerikan senatosundaki oylama) ardından Türk Dışişleri, anlaşılan Amerikan danışmanların yardımıyla, hükümete Ermenilerin artan soykırımın tanınması taleplerinin önüne geçmek için yeni bir yaklaşım önerir : diyalog.

Amerikan Dışişleri tarafından finanse edilen, David Philips’in başkanlığını üstlendiği ve emekli diplomatlar, akademisyenler ile Ermenistan ve diasporadan çeşitli şahsiyetleri bir araya getiren Türk-Ermeni uzlaşma komisyonu (TARC) böylece hayata geçirilir. Komisyon iki sivil toplum arasında medya, kültür, ekonomi, eğitim, kadınlar ve liderler arasında işbirliği konularında çalışmalar yürütülmesini öngörür. İşin dışında tutulan tek konu Ermeni soykırımıdır. TARC sürecinde, aynı 2008’deki özür dileme kampanyasında olduğu gibi, bazı açıklamalar Türk tarafının konuya Makyavelik yaklaşımını gözler önüne serer. Emekli Türk diplomatı Özden Sanberk TARC’a dair şunları dile getirir : “Ermenilerle diyalog içinde olduğumuz müddetçe Ermeni meselesi Amerikan Kongresi’nin gündemine gelmeyecektir”.

Baskın Oran ise Özür dileme kampanyası hakkında şunları söyler : “Sayın Başbakan bizim kampanyamıza dua etsin. Bütün dünya parlamentolarında otomatik kararlar çıkıyordu. Onlar duracak. Diaspora yumuşadı. Dünya basını genosid (soykırım) kelimesini kullanmamaya başladı” (Milliyet, 19.12.2008).

Üstelik TARC’ın birçok Türk üyesi Ermeni üyelerin talebi üzerine 1948 sözleşmesinin Ermeni soykırımına uygulanabilirliğine dair Uluslararası Geçiş Döneminde Adalet Merkezi’ne (ICTJ) başvurulmasından sonra istifa ettiler.

Son olarak diyaloga bir uzlaşma anlamı vermek istiyorsak Türk-Ermeni diyalogunda Güney Afrika’dan Arjantin’e, Peru’dan Avustralya ve Togo’ya kadar dünyadaki başka anlaşmazlıkların çözümü örneklerinde olduğu gibi şu iki temel unsurun eksik olduğunu belirtmeliyiz : Hakikat/Tanıma ve Adalet/Tazminat.

Bugün Türk devletinin stratejik çıkarları için kullanılan ve inkârcılığın ardına saklandığı bir diyalog süreci mutlaka başarısızlığa mahkûmdur.

Tanıma yolunda önümüzdeki yol uzun da olsa Türk entelektüeller önemli riskler alan ve adalet arayışları güven veren Ragıp Zarakolu, Sait Çetinoğlu ve Doğan Özgüden gibilerinin izinde yol almalıdırlar.