Ermeni-Türk platformu

Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde

 

Ermeni kimliğinin izinde

 
 
 

Ermeni diasporasından bakış


Ermeni kimliğinin izinde

Antoine Agoudjian - Fotoğrafçı

 

 
Antoine Agoudjian

Fransız fotoğrafçı

1961’de Fransa’da doğan Antoine Agoudjian Ermeni soykırımından hayatta kalanlardan birinin torunu. 1988 yılında Spitak şehrinde meydana gelen deprem sonrasında mağdurlara insani yardımda bulunmak için Ermenistan’da yaşadı. 1996’da İstanbul’da Ermenilerin bu topraklardaki izlerinin peşine düşme ihtiyacı hissetti. Seyahatleri onu Ortadoğu’ya dağılmış tüm Ermeni topluluklarına, tehcir ve katliam yollarına, Türkiye’nin batısından Suriye’nin Der Zor çöllerine kadar götürdü. İnkar edilmiş, bastırılmış ama tamamen silinememiş bir hafızanın izini sürdü. Mart 2015’te 27 yıllık fotoğraf çalışmalarının ürünü “Sessizliğin Çığlığı. Bir Ermeni hafızasının izleri” kitabı yayınlandı. Fransa’da pek çok yerde sergilediği fotoğrafları Ermeni soykırımının yüzüncü yılı vesilesiyle “tarihi, siyasi ve sanatsal” bir etkinlik olarak tanımladığı bir sergiyle Diyarbakır’da görülebilecek.

Fransa’da yaşayan bir diaspora Ermenisi olarak kimliğinizi nasıl tanımlarsınız ?

Tarihimiz sebebiyle Ermeni kimliğinin çoğul olduğunu düşünüyorum. Fransa’da doğduğumu söylemek elbette kaçınılmaz ama hikayemde pek çok farklılık var. Birincisi, üçüncü kuşak Ermenilerdenim. Benin dönemimde hala bir duvar vardı, toprağa ulaşma yolu yoktu çünkü 80’li yıllarda Türkiye’ye gitmek imkansızdı. Sadece “Ermeni” kelimesini telaffuz etmek dahi orada sorunluydu. Bu kuşak dolayısıyla bir tahayyül üzerinden bir kimlik geliştirdi. Ermeni kültürüyle örneğin dansla –beş yaşımdan beri Ermeni folklor gruplarında dans ettim- keskinleşen bir tahayyül. Bütün bunlar Alfortville gibi adeta bir “köy” gibi olan, çok sayıda Ermeninin yaşadığı, futbolun, UGA’nın, folklor gruplarının etrafında hayatlarını şekillendirdiği bir yerde oluyordu… Ermeni kimliğinin yaşandığı bir köy hayatıydı çünkü dedelerimin de aralarında bulunduğu soykırımdan hayatta kalanlarla iletişimde olabildiğimiz bir yerdi.

Sizin için Ermeni kimliği nedir ?

Benim için Ermeni kimliği gerçekten kültüre bağlıdır. Ermeniler sadece yok edilen bir halk değildi, edebiyatı, operası, yazımıyla bir medeniyetti. Türk hafızası bilinçli bir şekilde Ermenileri tarihinden silmeye karar verdi. Ermeni kimliği benim için bize aktarılan mirası derinden sevmektir. Bazı Ermenilerin, dili bizden daha iyi konuşması ya da kökenleriyle daha doğrudan bir ilişki kurmalarını sağlayacak faaliyetlerde bulunmaları sebebiyle, daha iyi Ermeniler olduğunu düşünmeye meyilliyiz. Ama kimliğin bir arkadaş gibi olduğunu düşünüyorum : hatalarına, onu eleştirebileceğimiz onca şeye rağmen arkadaşımıza duygusal anlamda bağlıyızdır. Benim için de mükemmel olmayan bir medeniyete ya da millete ait olmasak bile herşeye rağmen ve herşeye karşı onu seviyorum. Kökenlerime, halkımın kültürüne, tarihine hep bağlı oldum.

Ermenistan’daki deprem sizi çok etkiledi.

Televizyonda küçük bir ülkeyi böylesine yerle yeksan görmek benim için soykırımın devamıydı, yok olmaydı. Gerçekten böyle yaşadım. Ermenilerin olduğu tek kutsal mekan yıkılmıştı ve “Tamam, biz de yok olacağız” dedim. Tüm çalışmam bu şekilde başladı.

Böylece tercüman olarak Ermenistan’a gittiğinizi ve dedelerinizin anılarında bahsettiği ortamları ve tanıdık yüzleri bulduğunuzu ifade etmiştiniz. Oysa bu seyahati yapan herkes için bu duygu geçerli değil.

Bazıları bu ülkeyi çok idealize ettiler ve Ermenistan’dan çok kişi hayal kırıklığı içinde döndü. Bana zaten hayal kırıklığı yaşamaya müsait olarak gittiler gibi geliyor. Ben hiç böyle düşünmedim. Bir ideal arayışında olsam da insanları olduklarından başka türlü kabul etmek istemiyorum. İnsanların kendi yansıtmaları ve hayallerimizin seviyesinde olmalarını isteyemeyiz. Tarihsel olarak Ermenistanlı Ermeniler Perestroyka sırasında Stalin’in hatalarına dair Baltık ülkelerinden önce ilk barışçı taleplerde bulunanlardandılar. Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması için eylemler yaptılar, Bakü’nün cevabı Sumgait katliamı oldu. 50’li-60’lı yıllarda ellerini havaya kaldırarak ilk defa “Topraklarımız, topraklarımız, topraklarımız !” diye bağıranların onlar olduğunu da unutmamak lazım.  Ermenistanlı Ermeniler Bolşevik rejim yıllarında dinlerine dair özel bir statüye sahiptiler. Bu insanları saf ya da materyalist sanmamak lazım. Hayır. Bu coğrafi dünyanın politik gerçekliğinde varlıklarını sürdürdüler ve en azından bunun için saygıyı hak ediyorlar.

Öte yandan hırsızın, polisin, avukatın, fahişenin, herkesin Ermeni olduğu bir ülke burası… başka tüm ülkelewr gibi olan bir ülkeyi idealize etmeye son vermek gerek, en iyisi olduğu gibi en kötüsü de var. Kökenlerine dair romantik bir bakış açısına sahip olanlar için ilham verici örnek çok. Örneğin Parajanov’un Ermeni olması şaşırtıcı değil. Bu dünyada bir örneği olmayan bu eserin bir Ermeni tarafından yapılması şaşırtıcı değil çünkü Ermenilerde çok romantizm ve sembolizm var. Ermenistan’a gidenler biraz seyahat etsinler. Zanguezour’a, kuzeyde Dilijan’a, Djavahk’a, Karabağ’a gitsinler. Bizim gibi sade insanlar olan Ermenilerle tanışacaklar. Öte yandan bilge insanlar onlar. Ermenistan’daki köylüler de bilgedir. Her şeyden konuşabilirsiniz. Herkes gibi olan insanları idealize etmeye son vermek gerek. Kendi dedelerimi buluyorum ben onlarda.

Ermeni kökenli Fransız vatandaşı olarak Türkiyeli Ermenileri nasıl görüyorsunuz ?

Ermenistanlı Ermeniler gibi, onların da kendi gerçekleri var ve bunlar bizim gerçeklerimiz değil. Her güm mücadele etmeleri gereken bir hayatın parametrelerine göre hareket ediyorlar. İfade özgürlüğünün yolunu açmayan bir sistemdeler. Bu alanda her şeyin zorlaştığını görebiliyoruz. Medyada çok fazla sansür ve otosansür var. Türkiye Ermenileri aldıkları tutumların sonuçlarıyla doğrudan karşı karşıya gelerek ellerinden geleni yapıyorlar. Her biri kendi korkularıyla karşı karşıya olduğu bir gerçeklikte. Birdenbire dava edilme, hedef gösterilme riskiyle karşı karşıyalar.

Kişisel olarak onları çok hareketli buluyorum. İnanılmaz bir hareket var. Diyarbakır’da olduğu gibi Müslümanlaştırılmış Ermenilerle birlikte bizi aşan bir gerçeklik yaşanıyor. Buradan, Fransa’dan tahmin edemeyiz. Ermenistan’da olanlar onu aştığı gibi, Türkiye’de olanların da diasporayı aşacağını düşünüyorum. Çünkü Türkiye ve Ermenistanlı Ermenilerin gerçekliğinde günlük hayat var. Ermeniliklerini günlük hayatta yaşıyorlar, onunla barışıklar. Fransa ya da Amerika’dakiler gibi Ermenilik entelektüel bir iş değil. Angajmanlarının niteliğini değiştirmiyor bu ama oralarda günlük hayatta yaşanan bir şey. Fransa ya da Amerika gibi ülkelerde Ermeniler aynı zamanda çok takdir ediliyor, başka ülkelerdeki toplumlar gibi hedef gösterilmiyorlar. Türkiye’ye gittiğimde ise üzerimde bir sarı yıldız varmış gibi hissediyorum, bunu hissettiğim dünyadaki tek yer Türkiye. Kiminle konuştuğuma, ne dediğime, kime dediğime dikkat etmem gerek. Bir Fransız olarak bu gerçekliği başka hiçbir yerde yaşamadım.

Kısa bir süre öncesine kadar Türkiye’de Ermeni olduğunu söylemek dahi riskliydi…

Türkiye’de çalışmaya 1996’da başladım. Bugün durum farklı. Çok sayıda Ermeni kimliklerini ifade ediyor. Ama bir dönem vardı ki ancak bakışlarla ifade ediliyordu. Mesela yanından ayrılırken hala Ermeni olup olmadıklarına emin olamadığım pek çok kişi oldu. Kendi kendime “bu kişi bana normalin dışında bir şekilde baktı” dediğim. “Bana çok şefkat ve iyilikle baktı, Ermeni sanırım” diyordum. Uzun zaman böyleydi durum.

Bu değişimde Hrant Dink’in rolü nedir sizce ?

Hrant Dink’ten öncesi ve sonrası olduğu doğru. İnsanların psikolojisinde bir depren yarattı. Ermeniler dahil olmak üzere herkese anlatabilmek için bir ömür geçirmesi gereken şeyler ölümüyle hızlandı. Katkıda bulunduğu herşey istediği yöne evrildi : yani köprüler kurmak yönüne. Dediğim gibi, kısa zamanda Türkiye’de olan biten bizi aşacak. Ermeni kimliğini talep eden Müslüman Ermeniler, sayıları çok fazla olmasa da kökenlerinin dinine dönenler, Agos gazetesinin etrafında şekillenen siyasi hareket, Türkiyeli entelektüeller…

Türkiyeli entelektüellerden bahsetmişken, Ermenilerin yanında olduklarını düşünüyor musunuz ?

Ellerinden geleni yapıyorlar. Onların da korkmaya hakları var. Sorunların maalesef hep aynı şekilde çözüldüğü bir ülkedeyiz. Hep. Sevag Balıkçı’yı, Hrant Dink’i ve diğerlerini düşünüyorum. Hayatın söz konusu olunca korkmaya hakkın vardır.  Ve cesaret aslında yoktur. Var olan sadece bir projeyi yürütmene ve tamamlamana sebep olan inançtır. Bazı entelektüeller bu ülkeyi demokratikleştirme mücadelesine girdiler ve bunun için Ermeni meselesinin çözümü kaçınılmaz. Çünkü bu Cumhuriyet Ermenilerin katli ve imhası üzerine kuruldu.

Türk ve Ermeni kimlikleri zorunluluk sonucu birbirine bağlı nihai olarak…

Soykırımın dramı çok yakın olan insanları uzaklaştırdı. Aynı tarihe sahibiz, biri yanlış, diğeri doğru olsa da. Yemeklerimiz ve çocuklarımızı sevme şeklimiz de aynı.  Kürtlerle de aynı şekilde. Onlara çok bağlıyız. Almanların Yahudilere olabileceğinden çok daha fazla, çünkü biz gerçekten bu topraktan geliyoruz. Böylece tabii ki kimliğimiz Türk kimliğiyle, Türk kimliği de Ermeni kimliğiyle çok ilişkili. Tarihleri Ermenilerin tarihiyle yakından ilişkili, çünkü onlar için Ermeniler iyi insanlardı. Ve bu iyi insanlara çılgın ve şeytani bir projeyle ihanet ettiler.

Türkiye’de olan bitenlerin diasporayı aştığını ya da aşacağını söylüyorsunuz. Bu diasporanın bir şeylerin, örneğin aşamadığı bir travmanın içinde sıkışıp kaldığı anlamına mı geliyor ?

Bir şeylere uzaktan bakmanın iyi olduğunu düşünüyorum, bu uzaklık duruma dair sakin bir bakış ve taleplere sahip olmayı sağlıyor. Bazı siyasi hareketlerin talepkar olmaları rahatsız etmiyor beni ve bu da ancak mesafeyle mümkün olabilir. Ama sadece soykırımdan hayatta kalanların onlara aktardığı mirasta kalanların Türkiye’de olup bitene dair doğru bir görüşlerinin olmadığını düşünüyorum. Orada çok kişi Ermenileri kurtardı. Türklerin suretlerini tek tipleştirmemek ve önce tanıma gerekli diyerek onlarla iletişimi reddetmemek gerek diye düşünüyorum. Bence bu hata olur çünkü tanıma bu ülkeden gelecek ve bu ülke değişmezse hiçbir zaman tanıma olmayacak. Değişmesi için bu değişime eşlik etmek ve orada olmak gerek. Değişim yaşanıyor, Kevorkian ya da Taner Akçam gibi tarihçilerin çalışmasıyla… Türkiye’de net bir açılım var. Bu ülkeye insani bir yüz vererek Türkleri sadece korkunç psikolojik travmalara yol açan bu ağır mirasın sorumlusu olarak görmemek mümkün. Suriye’de olanlar, kafa kesmeler, tecavüzler, Işid’le insanların keşfettiği her şeyi ben çocukluğumdan beri duyuyordum ve bu duyduklarıma görüntüler koydum. Bu yüzden bu mirası fotoğraflarla dışa vurmak istedim. Ağır bir yük benim için. Bu noktada kalmak isteyenler içlerinde taşıdıkları travmayı besleyecekler.

Fransa’daki Ermenilerden bahsedersek, bölündükleri, organize olamadıkları söylenir. Türkiye kökenli bazı Ermenilerin Ermenistan’dan ya da Orta Doğu’dan gelen Ermenilere iyi gözle bakmadıkları bilinir.

Benim kuşağım gerçekten yok olacağımızı zannettiğimiz bir dönemi yaşadı. Polis eylemler sırasında bize yükleniyordu, bir hiçmişiz muamelesi görüyorduk. Bugün bu toplumun yanlışları da olsa organize olmaya çalıştığını görüyoruz. 2001 Ermeni soykırımının Fransa tarafından tanınması kanunu ve tartışmaları çerçevesinde görüyoruz ki bu toplum vardır ve dikkate alınmaktadır. Bunu da çok az imkanla başarmaktadır. Daha çok iyimserim. Ermeni toplumu somut başarılar kazandı. Savaş, İran’da islami devrim, Lübnan savaşı, Berlin duvarının yıkılması gibi olaylar sonucu gelenler oldu. Farklılıkları karşıtlığa dönüştürmek hep mümkündür ama onları buluşmalara da çevirebiliriz. Örneğin Lübnanlı Ermeniler Fransa’ya geldikleri zaman Ermenicemi ilerletmemi sağladılar, onların sayesinde daha sofistike bir Ermeni kültürüne erişebildim çünkü savaş öncesinde Lübnan Ermeni kültürünün en parlak yerlerinden biriydi. Suriye Ermenileri için de aynı şey geçerli. Zenginlik kaynağı Ermeniler olduğu gibi sorun kaynağı Ermeniler de var, her toplumda olduğu gibi.

       


Birkaç yıldır Türkiye’de kimliklerin yeniden doğuşuna tanıklık ediyor. Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin…

Türklerin idare etmesi gereken 42 farklı topluluğu var. Sadece kendilerinden ibaret tek bir millet olduğuna inandırmak istiyorlar ama bu komik. Bu onlar için adeta bir Pandora kutusu. Bu toplumları on yıllardır mağdur ettikleri için demokrasi elbette acıları su yüzüne çıkaracaktır. Bariz talepler, tazminat istekleri, davalar olacaktır. Bu normal. Sadece 80’li yıllar bile kurşun kadar ağır bir dönemdi. Diyarbakır’da yaşça büyük kişilerle dolaştığım zaman yürürken hep arkalarına baktıklarını gördüm. Neden böyle yaptıklarını sorunca o yıllar boyunca Kürtçe konuştukları için hapse atılabileceklerini anlattılar. Bugün bu insanlar kendilerini ifade edebiliyorlar ama elbette o yılların acısını taşıyorlar. Bir kurgudan ve kendilerini tanımayan demagojik bir projeden ibaret bir millete kendilerini ait hissetmiyorlar. Türk olarak görmüyorlar kendilerini ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorlar. Bu ülkede onları etiketlemek için her şey yapılıyor.

“Müslümanlaştırılmış Ermeniler” mi “Müslüman Ermeniler” mi demek gerektiği konusunda bir mini semantik tartışması oluyor zaman zaman. Siz ne düşünüyorsunuz ?

Soykırım sırasında zorla din değiştirmeler olduğu doğru ama çok sayıda arkadaşım bana Müslüman olmakla barışık olduklarını da söylüyor. Onlar için din değiştirmek söz konusu değil. Kendilerini Ermeni olarak tanımlıyorlar ama dinle ilgili canları sıkılsın istemiyorlar. Bugün bu durumun bir veri olduğunu, Müslüman Ermeniler olduğunu ve öyle kalacaklarını düşünüyorum. Müslümanlaştırılmış ya da Müslüman Ermenilerin bugün gerçek bir sorunu var, o da Ermeni mirası. Kendilerini içinde iyi hissettikleri yeni bir şey kurmuşlar ama bir şekilde Ermeni mirasından soyutlanmış durumdalar. Buna alışmak bize düşüyor. Bu yüzden “Müslümanlaştırılmış” yerine “Müslüman” Ermeni diyorum.

Bugüne kadar Ermenilere Ermeni oldukları için yok edildikleri anlatıldı, bugün yeniden var olmak istiyorlar ve onlara deniyor ki Müslüman olanlar da var. Tüm bunlar çok şiddetli değişimler ve sağlıklı bir şekilde yaşamaya devam edebilmek için mesafe alma ve güven gerekli. Ermeniler eritilmekten, yutulmaktan, değiştirilmekten o kadar korkuyorlar ki… Yine de şunu demek gerekli : bir şeyden kaçınamıyorsanız onu kucaklamanız lazım. Elbette Müslüman/Müslümanlaştırılmış Ermeniler şu sorudan muaf olmuyorlar : kültürünüz ve kültürünüzün mirası nerede ?

Soykırımdan yüz yıl sonra Ermeniler hala kimliklerinin ve trajedilerinin tanınması için mücadele ediyorlar. Neden bu konuda ısrarcılar ?

Ermeniler mücadele eden insanlardır. Dersim’de bile Alevileşmiş Ermenilerin mücadele yürüttüğü söylenir. PKK için de aynı şey söylendi. Ermenilerin isyan tohumunu içlerine iyi yerleştirdiklerini düşünüyorum, bu kuşaktan kuşağa aktarılan bir şey. Alevileşmiş Ermeniler 30’lı yıllarda hükümetin ne yapmaya çalıştığını çok iyi görüyorlardı. Ermeniler hep hedef gösterilmiş bir halktı, bu yüzden adaletsizliğe karşı isyan ve mücadele tepkisi hep vardı. Benim için Ermeni direniş hareketi 1915’ten sonra bitmedi, devam etti ve başka bir surete büründü. Etnik anlamda dağıldılar ve artık Ermeni olarak mücadele etmiyorlardı ama 70’li yıllarda Türkiye’de Marksist-Leninist ya da Mao’cu hareketlere girenler Antranik’in (1866-1927 yılları arasında yaşamış fedai ve Ermeni milli kahramanı) ve tüm Ermeni direnişçilerin mirasçılarıydı.

Entegre hatta asimile olmuş, sorun çıkarmayan “İyi Ermeni” efsanesini gözden geçirmek mi gerek size göre ?

Ermenilerin taviz verdiklerini sanmıyorum çünkü mücadeleleri ve evrensel davalarına hep bağlı olduklarını düşünüyorum. Ama her şeyden önemlisi daha çok inşa ve yeniden inşa içindeler. Ermeniler başkalarının yıktıklarını yeniden inşa etmekten hiç vazgeçmediler. Bu belki de entelektüel bir miras.

Son olarak, Ermenileri birbirine bağlayan nedir ? Farklı toplumları gördünüz, tüm Ermenilere ait ortak bir özellik var mıdır ?

Orta Doğu’da çok seyahat ettim ve samimi olarak, ne demagoji ne de şovenizm yapmadan Ermenilerin farklı bir halk olduğunu söyleyebilirim. Fellini filmlerinden çıkmış gibi bir halk. Onlara cazibe, şeytan tüyü veren biraz delifişek bir yönleri var. Ermenistan ya da Türkiye’ye gittiğin zaman inanılmaz sahnelere tanıklık ediyorsun. Ermeniler komik ve şairane insanlar. Bu yönleri hoşuma gidiyor. Bu söylediğim yanlış anlaşılsın istemem, ama kendilerine has bir yüz şekilleri de var. Hepsi değil tabii, ama örneğin Dersim’de sıklıkla gerçekten farklı yüzleri olduğunu düşündüm, zaten gittiğim köylerdeki insanlar da beni öyle gördü. Ve tabii soykırımın mirası var. Ermeni ailelerin özelliği hep aynı hikayeye sahip olmaları. Bir aileyi birleştiren bir soyağacına ait olmaktır ve dünyadaki Ermenileri birleştiren korkunç bir tarihi paylaşmalarıdır. Peki bununla ne yapacağız ? Kin duygusunu mu beslemeliyiz ? Aksine. Ermeniler yıkılanı hep yeniden inşa ettiler. Yürüttüğümüz mücadeleye yukardan bakmak ve hayatın tarafında yer almak gerekli. Yaşamı beslemeliyiz.

Sessizliğin Çığlığı. Bir Ermeni hafızasının izleri. ©Antoine Agoudjian/Le Cri du Silence/Flammarion

  • antoine Agoudjian TR 0
    Sessizliğin Çığlığı. Bir Ermeni hafızasının izleri kitabının kapağı, Flammarion. 2015
  • antoine Agoudjian TR 1
    Ödül, Gümrü (Leninakan), Ermenistan, 1993 
  • Antoine Agoudjian TR 2
    Gdouts, Van bölgesi, Türkiye, 2002
  • antoine Agoudjian TR 3
    Sevkiyat, Erivan, Ermenistan, 1989
  • antoine Agoudjian TR 4
    Endişe, İstanbul, Türkiye, 2009
  • antoine Agoudjian TR 5
    Babel, Gümrü (Leninakan), Ermenistan, 1989
  • antoine Agoudjian TR 8
    Baron sokağı, Halep, Suriye, 2001
  • antoine Agoudjian TR 9
    Korlar birlikte yanar, İstanbul, Türkiye, 2008
  • antoine Agoudjian TR 10
    Seyfo, Diyarbakır bölgesi, Türkiye, 2013
  • antoine Agoudjian TR 11
    Asadur, Tunceli (Dersim) bölgesi, Türkiye, 2011
  • Antoine Agoudjian TR 12
    Kırılma, Tunceli (Dersim), Türkiye, 2012
  • antoine Agoudjian TR 13
    Peygamber, Midyat bölgesi, Türkiye, 2013
  • antoine Agoudjian TR 14
    Ermenistan hayaleti, Tunceli (Dersim) bölgesi, Türkiye, 2011
  • antoine Agoudjian TR 15
    Fotoğrafların yeri. ©Eric Van Lauwe

kimliği

E-bülten

E-bültenimize üye olmak için

"Repair" proje ortaklari

 

Twitter

Facebook