Ermeni-Türk platformu

Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde

 

Günümüzde Müslümanlaştırılmış Hemşinlilerin kimlik algısı nedir?

 
 
 

Ermenistan'dan bakış


Günümüzde Müslümanlaştırılmış Hemşinlilerin kimlik algısı nedir?

Lucinee Sahakyan

 

 
Lucinee Sahakyan

Türkolog. Yerevan Devlet Üniversitesi, Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Ermeni- Osmanlı Ilişkileri Bölüm Başkanı

Son dönemlerde Türkiye’de yaşayan Hemşinlilerin kimlik sorunları gerek basının ve gerekse belli araştırmacıların dikkatini çekmektedir. Türk – İslam kimliğine dönüştürmenin siyasi ve tarihsel gerçekliklerini ve bunun sonuçlarını hesaba katmaksızın çeşitli yorumlar yapılmakta hatta kimlik ve köken algısındaki farklılıklar da net olarak ortaya konmamaktadır.

18.yüzyılda zorla Müslümanlaştırılmış Hemşinli Ermeniler nesiller boyu hala Türkiye’de Rize vilayetinde, Çamlıhemşin (eski ismi; Aşağı Viçe/Vije), Hemşin (eski ismi; Hamşen), Pazar (eski ismi Atina), Fındıklı (eski ismi Viçe/Vije), Ardeşen(eski ismi Artaşen), Çayeli (eski ismi Mapavri), İkizdere (eski ismi Kura-i seba) ilçelerinde yaşamlarını sürdürmektedirler. Bu ilçelerin bazıları, tarihi Hamşen (Hemşin) bölgesini oluşturan yerlerdi. Zamanla Hemşinli Ermenilerin bir kısmı Artvin’in Hopa ve Borçka ilçelerine taşınmış. Ayrıca Erzurum, Sakarya  ve Düzce vilayetlerinde bazı köyler Hemşinlilere aittir. Türkiye’nin büyüklü küçüklü pek çok kentinde Hemşinlilere rastlamak mümkündür.

Ulusal karakterleri, dirençleri sayesinde Hıristiyanlıklarını koruyan kesim Karadeniz’in güneydoğusuna doğru sürülmüş, 19. Yüzyıl sonları ve 20. Yüzyıl başlarında gerçekleşen soykırımdan kurtulan Hemşinli Ermenilerin ise büyük çoğunluğu Karadeniz’in kuzeydoğu kıyılarına (Rusya) ve Ermenistan’a yerleşmiştir. Bunlar dil, din, gelenek ve göreneklerini korumuşlardır.

Önce Osmanlı imparatorluğunun ardından da Türkiye Cumhuriyetinin güttüğü asimilasyon politikası, zor kullanılarak,  farklı karakterde ve sistematik hale getirilmiş yöntemlerle birkaç safhada ilerlemiştir. Nitekim dil asimilasyonu böyle bir yöntem olmuştur. Dinin değiştirilmesiyle yetinmeyip, dilin de etnik farklılaşmada oynadığı rolü gayet iyi kavrayan Osmanlı ve Türk Cumhuriyeti hükümetleri tabiiyetleri altında bulunan ulusların Türkçe konuşur olmalarını son derece önemsemişler (Burada kast edilen ana dillerinin Türkçeye dönüşmesidir –Ç. N.) böylece asimilasyon sürecini tamamlamışlardır. Bu şartlar altında Müslümanlaşan Hemşinli Ermenilerin gelecek nesilleri de Osmanlı-Türk ortamında kademe kademe Ermeni kimliğinin önemli bir bileşeni olan dillerini (Hopa ve Borçka ile Sakarya’da birkaç köy hariç) ve dinlerini kaybetmişlerdir. Ayrıca Ermeni kültürüyle bağları kopup tamamıyla Türk toplumunda asimile olduktan sonra sadece yerel etnik kimliklerini yani kendi söylemleriyle Hemşin kimliğini korur hale gelmişlerdir.

Genellikle ulusal özgünlüğü ifade eden ve koruyan dil, etnik direncin ve savunmanın başlıca araçlarından biridir. Belli bir etnosun (halkın) karakteristik birçok özellikleri yanısıra ulusal kimlik özellikleri düşün diline, kelime haznesine ve edebiyata kaydedilerek sabit hale gelebilir. Dil etnik farklılaşmayı yaratarak ulusal kültürü, gelenekleri gelecek nesillere aktarır. Dil ve ulusal benlik bilinci her zaman birbiriyle sıkı ilişki içinde olmuştur. Dil ulusal benlik ve kimlik şekillenmesinde başlıca belirleyici etkenlerden biridir.

Çok uluslu Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyetinde yönetici kesim, farklı milletlerin asimilasyonunun, özellikle egemen ulus ve diğerlerinin arasında “hoşgörüsüzlük” hali mevcutken oldukça güç bir süreç olduğunu gayet iyi anlamıştı. (-veya tahammülsüzlük, burada hoşgörüsüzlük olarak tercüme edilen Ermenice terim için yazar, modern etno-psikolojik terim açıklaması vermiştir -Ç.N.) Dil daima ait olduğu halkların ulusal bilincini korumaya muktedir olmuştur. (Dilin etnik korunmacılık konusunda üstlendiği rol için daha kapsamlı bilgi için bknz. A.Nalçacyan, Etnik Psikoloji, Erivan, 2001, syf.427-428). O halde Osmanlı İmparatorluğunun ve Türkiye Cumhuriyetinin diğer uluslar üzerinde uygulayacağı asimilasyon ve imha politikaları bu sistemlerin yok olması koşuluna bağlanmıştı.

Benzer baskılar sonucu Hemşinli Ermeniler arasında Ermenice ile Türkçe yer değiştirmeye başladı. Türkiye’de kalan Hemşinli Ermenilerin ilk başta İslamiyet’e geçişleri görüntüde de olsa ne yazık ki zaman, çevre, Türklerin sistematik asimilasyon politikası, korku ve baskı ortamı gibi etkenler bir araya gelince etkileri belirgin şekilde hissedilmiştir. Bugün onlardan bir kısmının Ermeni kimlikleri sadece belli bir kültürün korunması ve belleklerdeki genetik köken olarak ifade edilmektedir.

Alman yazar M. Hübner, “kimliğe sahip çıkmak mümkün değildir, bu kendiliğinden gelişir, ancak elde edildiğinde de o an için bunu güvenli addetmek mümkün değildir. Kimliği yabancılardan koruma ihtiyacı ve önemi daima mevcut olmuştur.” (Hübner M. “La beurette” Vom aus der Vorstaedte ins Herz der französischen Gesellschaft, Frankfurt am Main, 1996, p. 23):

Cumhuriyet Türkiye’sinde asimilasyon siyaseti ilk Anayasa’nın (1924) 88. maddesinde hukuki olarak da kayıt altına alınmıştır. Bu madde 1982 Anayasasında 66. maddeye dönüşmüştür; “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür”

2005 Ekiminde Türk Hükümeti, (Milli) Güvenlik  Kurulunun  sunduğu “Milli güvenlik siyaseti belgesi”ni inceleyerek onadı. Bu belgede “tek devlet, tek ulus, tek bayrak ve tek dil” savı Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden biri olarak yeniden vurgulanmıştır. Belgede Türk vatandaşı olan herkesin Türk sayılması ilkesi de korunmuştur.

2005 yılı Ekim ayında başbakan R.T. Erdoğan, ülkede yaklaşık 30 etnik grup olduğunu kabul etmekle birlikte  bunların “kendi alt kimlikleriyle” birlikte bir “üst kimliğe” sahip olduklarını hatırlatmakta gecikmemektedir. Bu üst kimlik Türkiye Cumhuriyeti yurtaşlığıdır.

 Bugün Türkiye’de yaşayan Hıristiyan Ermenilerin nüfus cüzdanında (Kimlik) dini aidiyetin karşılığı olarak Hıristiyan, pasaportlarda ise milliyet karşılığında da Türk yazmaktadır. Yurt içi uygulamalar için hazırlanmış bu kimliklerde Ermeniler ayrıca 31 sayılı koda sahiptirler. Bu kod resmi dairelere şahsın ulusal aidiyetini hatırlatmak için kullanılmaktadır.

Müslümanlaştırılmış Hemşinlilerin kimliğini içinden çıkılmaz bir hale getirmek için bugün hala aktif çalışmalar yürütülmektedir. Hemşinlilerin Ermeni kökenlerini ve genellikle de Hemşin’de Ermenilerden kalma izleri tamamıyla inkar etmek maksadıyla bilimsellikten uzak kitaplar yayınlanmaktadır (yazarları arasında Hemşinli olanlar da var).

İlginç bir kanıt olarak belirtmek gerekir ki Artvin’de  Hopa ve Borçka ilçelerinde Hemşinliler o büyük Türk okyanusunda, kendi yerel Hemşin Ermenicelerini korumayı başarabilmişler ve hala gündelik konuşmalarında bu lehçeyi kullanmaktalar. Yaptığımız araştırmalar bugün Hopa ve Borçka’da yaklaşık 25-30.000 hemşinli olduğunu göstermektedir. Ancak genç nesiller yerel konuşma dilini artık unutuyor veya kullanmıyorlar ve özellikle Türçeye öncelik veriyorlar. Aynı zamanda,  bilimsel araştırmalar vb. gibi nedenlerle Mesrobyan harflerini (Ermenice alfabeye verilen isimlerden biridir Ç.N.) öğrenen birkaç aydın dışında Hemşinlilerin Ermenice harflerini bilmediklerini belirtmeliyiz. Ermenicenin Hemşin lehçesinin yerelde konuşma dili olarak korunmuş olması sayesinde bu bölgelerde bazı Hemşinliler Ermeni kökenlerini kabul etmektedirler. Türk söylemlerine rağmen onlar konuşma dillerinin Türkçe olmadığının farkındalar. Genellikle, Hopa ve Borçka’da Marxist ve ateist düşünce şekli yaygındır. Bu durum görüşümüze göre, Türk- İslam ortamında ulusal karakteri korumanın kendine has bir şekli olarak  belirgin bir  psikolojik öz savunma rolü oynamaktadır. Ancak aralarında kökenleri hakında konuşmaktan sakınanlar veya kendilerini Türk addedenler en iyi ihtimalle ise Hemşinli (Homşetsi) diyenler de var. Hopa’daki Hemşinlilerden bir kısmı Ermeni kökeninden haberdar olduğunu vurgulamakta, bir zamanlar Ermeni toplumunun içinde yer aldıklarını ancak zamanla bağların koptuğunu ve bu durumda da ne Ermeni ne de Türk, sadece Hemşinli olduğunu söylemektedirler.  Böyle bir kimlik algısı, özellikle Türkler içinde bu kimliği korumanın ve bu ortama uyum sağlamanın değişik bir şekli (modeli) olduğunu zannediyoruz. Türk yöneticiler Artvin’deki Hemşinlilerin Ermenicelerini kökten yok edemedikleri için resmi tarih yazılımı ile Hemşin tarihini tahrif etmişler ve Hemşinlilerin etnolojik hakikatlerini saptırmış. Onların konuştuğu Ermeniceyi bir Türk lehçesi olarak ilan etmişlerdir .

Rize’de yaşayan Hemşinlilerde  daha köklü bir Türkleşme yaşanmış, onlar anadilleri Ermeniceyi unutmuşlar ve Türkçe konuşmaktadırlar. Bazıları Ermeni kökenli olduklarını kabul etmekle birlikte artık Türkleştiklerini vurgulamakta gecikmemektedirler. Çevrelerinde Türk soylarından geldikleri savı dolanmaktadır. Yöresini çok iyi tanıyan Çamlıhemşinli gazeteci Can Uğur Biryol bir makalesinde, “Bugün Hemsinliler'in büyük bir çogunlugu Ermeni oldugunu reddediyor  Bölgede kullanılan yer adları ve gündelik yaşantıda kullanılan eşyaların isimlerine kadar yerleşik bir Ermenice var aslında.” Diye yazmaktadır. (Biryol C. U., Hemşinliler üzerine, Hemşinliler Ermeni mi?, Radikal, 2005, Haziran 12). Burada da kendilerini Türk saymayıp doğrudan Hemşinli addedenler ve atalarının Ermeni olduğunu bilenler mevcuttur. Rize’nin bir bölümünde radikal İslam güçlenmeye devam etmekte bu da Hemşinlilerin kimliğini etkilemektedir böylece koyu Müslüman Hemşinlilere rastlamak mümkün hale gelmektedir. Bunların içinde aynı zamanda Marxsistler ve aktif solcular da yer almaktadır. Ancak Çayeli ilçesi Senoz bölgesinde Türk milliyetçiliği kök salmıştır. Hemşinli evlerinin pencerelerinden Türk milliyetçilerin üç hilalli bayrağını sarkmış görmek olağan sayılmaktadır. Hatta bunlar arasında Ermeni kelimesinin olumsuz ve yaralayıcı bir anlamı vardır. Senoz siyasi ve askeri simalar, hukukçular, hekim ve öğretmenler yetiştirmiş bir bölgedir. Soyu Vasaplara (Ermenice Vasag adının zamanla bozulmuş halidir) dayanan eski başbakanlardan Mesut Yılmaz bu bölgede yer alan Khakhonç (Bugün Çataldere) köyündendir. Resmi olmayan verilere dayanarak Rize Hemşinlilerinin sayısı, başka şehirlere göç edenlerle birlikte 60 Bin civarındadır.

Tanınmış sahtekar M. Sakaoğlu aracılığıyla Türk tarihçiliği Hemşinlilerin Türkçeden başka dil bilmediklerini ilan etmiştir. Konuştukları bu Türkçe de eski Oğuz veya Saka lehçesidir. (Sakaoğlu M. Ali, Dünden Bugüne Hemşin. Karadeniz’den Bir Tarih, Yeniyurt Yayınları, Ankara, 1990, s. 53-54). Bir başka Türk sahtekar M. Kırzıoğlu ise Hopa Hemşinlilerinin dillerinin Ermenice lehçesi olduğunu  kabul etmekle birlikte bu dili kullananların kökeni hakkında uydurma savlar ortaya koymaktadır. (Kırzıoğlu M. F., I. Selim Cağında Hopa ile Arhavi Köyleri, TFA icinde, yıl 17, cilt 10, no. 201 (Nisan 1966), İstanbul, s. 4104.). Ne yazık ki Kırzıoğlu’nun “düzenlediği” görüşler Hemşililerin kimliğinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş. Pek çoğu o denli Ermeni köklerinden uzaklaşmış ki kendilerini Oğuz, Balkar veya Akat soylarından türemiş veya Orta Asya ile Horasan'dan gelmiş bir halk olarak görmektedirler. Bunun dışında Rize’deki Hemşinliler kendi Ermeni kökenlerini bilseler dahi (-ki bilmemeleri imkansız, çünkü kendi Türkçe konuşmalarında bile yer, bitki ve bunun gibi gündelik hayatta kullanılan isimler içinde çok sayıda Ermenice kelime var) bu konuda susmayı veya inkar etmeyi yeğliyorlar. İşte 18. Yüzyılda zorla Müslümanlaştırılmış Ermenilerin bugünkü durumu budur.

İslamlaştırma politikaları, soykırımın farklı tezahürlerinden biri olarak değerlendirilmelidir, öyle ki buna maruz kalan Ermeniler kendi köklerinden ve ulusal kültürlerinden zorla koparılmıştır. Raphael Lemkin'in 'Axis Rule in Occupied Europe' kitabında yaptığı soykırım tanımı da aynı şekilde, fiziksel olarak değerlendirilmeyebilecek ama özellikle soykırımın psikolojik etkilerini de kapsıyordu. Kendisi şu şekilde ifade ediyor: "Genel olarak konuşmak gerekirse, soykırım illa ki bir ulusun doğrudan doğruya yok edilmesi anlamına gelmez. Öncelikle, bir ulusal grubu yok etmek amacıyla o ulusun temel kurumlarını yıkmaya yönelik koordine bir plan dahilinde yürütülen farklı faaliyetler tespit edilmelidir." Bu şekilde bir planın amacı siyasi ve toplumsal kurumları, kültürü, dili, milli duyguları, dini inancı, bireysel güvenliği, bir ulusun iktisadi varlığını yok etmek olacaktır. "Soykırım iki etaptan oluşur. İlki, baskı altındaki bir grubun önündeki ulusal modeli yok etmek, ikincisiyse onun yerine baskıyı yapan grubun ulusal modeline mecbur etmektir. Bu mecburiyet, baskıcıların adamları tarafından kökü kurutulmuş olan bir nüfusun ardından o topraklarda yaşamasına izin verilenlerin üzerinde de pekala uygulanabilir." 1948 yılına ait Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi 1. maddesi, soykırımın, barış veya savaş durumunda yapılmış olması gerçeğinden bağımsız bir suçtur ve sözleşmenin tarafları bunu önlemek ve soykırım uygulayanları cezalandırmak mecburiyetindedir der. 2. maddesiyse, soykırımın, ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir öbeğin tümünü ya da bir bölümünü yok etme niyetiyle yapılan bir suç olduğunu söyler.   

İşte bu şekilde yürütülen bir siyasetin sonucu olarak Hemşinliler kendi gerçek kimliklerini, Ermeniliklerini kaybettiler. Sadece arasıra Ermeni kökene dair  belleksel ifadelerle bölgesel etnik karakterlerini koruyabildiler.

 

kimliği

E-bülten

E-bültenimize üye olmak için

"Repair" proje ortaklari

 

Twitter

Facebook