Ermeni-Türk platformu

Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde

 

Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki bitmek bilmeyen gerilim

 
 
 

Türkiye'den bakış


 Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki bitmek bilmeyen gerilim

Arzu Geybullayeva

 

 
Arzu Geybullayeva

İstanbul'da yaşayan freelance Azeri gazeteci. Agos gazetesi için çalışmaktadır.

Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan ilişki üçgeni farklı şekillerde tanımlanabilir : komşuluk, kadim düşmanlık, kardeşlik. Fakat bu konuda bir şey söylenemez, o da bu üç ülkenin müttefik olduklarıdır. Ermenistan Azerbaycan ile savaşmakta, Azerbaycan Türkiye ile Ermenistan arasında doğabilecek her olası diyalog için Türkiye’yi tehdit etmekte, Ermenistan ise Türkiye’yi Azerbaycan’ın dostu olarak gördüğünden kendisi için düşman görmektedir. Bu en iyi ihtimalle karmaşık, en kötü ihtimalle çözümsüz bir ilişkidir. Ufukta görünen her küçük ve umut verici ilerleme yok oluyor ve bu üç ülke ve liderleri aralarındaki şiddetli anlaşmazlığın içine sürükleniyor. Ortak geçmişlerindeki uzlaşılamamış her farklılık, bugün Türklerin, Ermenilerin ve Azerilerin hayatlarını olumsuz etkilemekte. Majör bir değişiklik bu ülkeyi ileri doğru adım atmaları ve yalnızca birbirilerine karşı değil aynı zamanda onların etraflarında dönen politik düzene karşı olan bakış açılarını ve algılarını değiştirmek için itici güç olmadıkça, gelecek umutsuz görünüyor.


Dostluğun kökleri anlaşmazlığın köklerine karşı

Türkiye’ye gelince; Azerbaycan’da her zaman kardeş ülke olarak görülmüştür. Her iki lke de aynı dine ve benzer dillere sahipler ve Azerbaycan halkı Türk müziğini ve Türk TV dizilerini çok seviyor. Beklendiği üzere, her iki ülke de, yılda bir kez yapılan Eurovizyon şarkı yarışmasında her daim birbirine 12 tam puan veriyor. Ankara, Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk başkent olma özelliği taşıyor.

Azerbaycan ve Ermenistan, neredeyse 20 yılı aşkın bir süredir devam eden çatışma içine girdiklerinde, tarih 1980'lerin sonlarını göstermekteydi. Bu şiddetli savaş, Ermenistan ve Azerbaycan arasında 1994 yılında imzalanan ateşkes ile sonlansa da, sorun hiçbir zaman tamamen bitmedi. Bu güne kadar, cephede çatışmalar devam etti, askerlerin yaralandığı, öldürüldüğü, rehin alındığı haberleri manşetlere taşınıyordu, ateşkes ihlalleri yerel medyada, popüler bir tartışma konusuydu. İki tarafın da yaralarını sarabilecek gerçek bir sulh anlaşması belirtisi yoktur.

Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki tırmanan çatışmaları dikkate alarak, daha doğrusu Karabağ bölgesine komşu yedi bölgeden biri olan Kelbajar Ermenistan tarafından işgal edildiğinde, Türkiye, dayanışma emaresi olarak 1993 yılında Ermenistan ile doğrudan kara haberleşmesini durdurdu ve (Doğu Kapı/ Akhourian ve Iğdır sınır kapılarını mühürleyerek) sınırlarını kapattı. Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkiler gitgide kötüleşti, Azerbaycan’ın müdahalesi sonucunda boşa giden ilişkileri düzeltmeye dair birkaç teşebbüs de işe yaramadı. Günümüzde, iki ülke arasında uçuş vardır, ancak genel anlamda ilişkiler halen iyi değildir. Ticari temas çoğunlukla Gürcistan aracılığıyla Ermenistan’a taşınan eşyalarla “bavul ticareti"ni kapsamaktadır. 

Son yıllarda Hocalı trajedisini anma törenleri esnasında Türkiye ve Ermenistan’ın birbirinden daha fazla koptuğu açıktı. İlişkilerdeki bu gerilimleri meydana getiren 1915 yılı 100. yıl dönümünün yaklaşması ile Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin iyileşme olasılığına daha büyük bir gölge düştüğü şüphesiz.  Türkiye Azerbaycan'a destek veren “kardeş” oldukça, daha büyük resmi gözden kaçırıyor- “kardeşçe baskı”ya maruz kalmanın kapısını açıyor. Türkiye yalnızca bir ülkenin dış politikasına müdahele etmesine müsade etmekle kalmıyor, aynı zamanda bu tutum daha fazla “kardeşlik müdahalesi”ne zemin hazırlıyor.  Mevcut statükoya bakarak, şüphesiz, ne zaman Türkiye ve Ermenistan uzaktan da olsa yakınlaşsa, Azerbaycan Türkiye’nin düğmeleriyle oynar ve yakınlaşmaya son verir. 


“Futbol diplomasisi”nden “Gaz yok diplomasisi”ne

2009 yılı Şubat ayında, Münih Güvenlik Konferansını takiben, üç ülke Dağlık Karabağ anlaşmazlığında kısmi anlaşmaya vardı. Bu ortaklaşa bir çabaydı- üç Dışişleri bakanı müzakere etti ve dört adımdan oluşan deneme niteliğinde bir plan öne sürdü. Ermenistan belirli bir zaman dilimine göre bu işgal edilen bölgelerde yaşamış olan Azerbaycanlıların geri dönmesiyle Dağlık Karabağ’ı çevreleyen kasabaların bazılarını geri verecekti. Dağlık Karabağ yerleşme bölgesi geçici yönetime bırakılacak, Dağlık Karabağ statüsü belirlendiğinde Kelbejer Azerbaycan’a geri verilecekti. Ve son olarak Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki demiryolu ve karayolu Ermenistan ve Dağlık Karabağ arasındaki sınır bölgeyi koruyan uluslararası barış birlikleri ile tekrar açılacaktı.   

Bir yıl önce, meşhur “futbol diplomasisi” teşebbüsü ortaya çıktı. Dünya Futbol Kupası’nın eleme turları Türkiye ve Ermenistan’ı aynı gruba koydu. Türkiye’nin cumhurbaşkanı, Abdullah Gül, ilk kez bir maç izlemek için Erivan’a gitti. Ziyareti esnasında, Ermenistan’ın cumhurbaşkanı Serge Sarkisyan bir resepsiyon düzenledi, iki Cumhurbaşkanı buluştu, daha sıcak ilişkilerin temelleri atıldı. Veya öyle düşünüldü.

Sonraki Türkiye-Ermenistan maçı için Sarkisyan’ın Türkiye’ye ziyaretinden kısa bir süre sonra iki Dışişleri Bakanı arasında 11 Ekim 2009 yılında Zürih’de bir protokol imzalandı. Türkiye- Ermenistan sınırının yeniden açılması olasılığı ortaya çıktı. Ancak Gül’ün çabaları boşa gitti.

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkedeki gerilimi yumuşatmak için Azerbaycan’a seyahat etti ve Azerbaycan parlementosunda "İşgal sona erene kadar sınırlar kapalı kalacak" açıklamasını yaptı. Azeri muhataplarını Dağlık Karabağ anlaşmazlığında ilerleme olana kadar Türkiye ve Ermenistan arasında bir ortaklığın mümkün olmayacağına ikna etti : “Bu bölgedeki tüm ülkeler Azerbaycan arazilerinin işgali çözülmezse, ilişkilerin arzu edilen şekilde normale dönmesinin mümkün olmayacağını bilmektedir. Dağlık Karabağ sorununda hiçbir ilerleme olmazsa, Güney Kafkasya’da barış olması imkânsızdır”. Türkiye- Ermenistan yol haritası böylece süresiz olarak askıya alındı. Türkiye için uzun vadede çok fazla kayıp olacaktı. Cengiz Çandar’ın bir yazısında dürüstçe söylediği gibi “Sağ görüşlü hiçbir Türk politikacının Azerbaycan’ı üzmek pahasına Ermenistan ile uzlaşma için bir adım atması beklenemez”.

Azerbaycan’ın o süre zarfında oldukça keyfi kaçmıştı. Nisan ayının başlarında, Türkiye doğu komşusuyla olan sınırını açmayı planladığını açıkça duyurdu, Azerbaycan çok öfkelendi – kınama, hayal kırıklığı ve kritik beyanlar… Hatta, yerel radyo istasyonlarından biri, eğer sınır açılırsa, Türkçe şarkıları yayınlamayacaklarını duyurdu. Fakat tüm bunların ötesinde, bu aslında ihanet duygusuna karşı verilebilecek en bilindik tepkiydi. Azerbaycan kendini ihanete uğramış hissediyordu. Resmi Azerbaycan makamları, Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin (özellikle de sınırların açılmasının) ancak Karabağ sorununun çözülmesi ile paralel ilerleyebileceğini iddia ettiler, aksi durumda alınabilecek her türlü karar Ermenistan için haksız bir zafer demek olacaktı. Zürih protokolleri de çıkmaza girmişti. Türkiye’nin Azeri kardeşleri ile dayanışması, şüphesiz, ilişkilerin Ermeni tarafında gerilime neden olmuştu. Türkiye, üzerindeki baskıya teslim olmuştu.


Garip bir güç kaldıracı

Elbette, Azerbaycan’ı bölgesel politika dengesini yeniden düşünmeye ve ne düşündüğünü açıkça söylemeye iten şey sadece, Türkiye’nin Ermenistan ile uzlaşması değildi. 2008 yılının Ağustos ayında Gürcistan’da çıkan savaş, bir kez daha, Rusya’nın Kafkasya üzerinde kurduğu hakimiyeti ve Kafkasları kendi oyun alanı olarak gördüğünü kanıtladı. Ayrıca, Rusya’nın Abhazya’yı ve Güney Osetya’yı tanıması, Azerbaycan’ı Dağlık Karabağ ile yüz yüze getirdi ve Azerbaycan’a uyarı sinyalleri gönderdi. Fakat yine de, Türkiye-Azerbaycan güç dengesine bakıldığında, devletlerarası asimetrik ilişkilere dair net bir model görebiliriz. Genellikle, daha büyük ve daha güçlü olan ülke, daha zayıf olan üzerinde baskı kurar. Fakat iş Azerbaycan ve Türkiye’ye geldiğinde, Azerbaycan’ın Türkiye üzerinde daha büyük bir baskıya sahip olduğunu görüyoruz. Ve bu baskının çoğunluğu Azerbaycan’ın Türkiye üzerinde gelişen ekonomik etkisinden kaynaklanıyor. 2017’nin sonu itibariyle, SOCAR’ın (Azeri devlet gaz şirketi) Türkiye’deki toplam yatırımının 17 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu yatırımlar, aynı zamanda, PETKİM’in satın alınmasını ve Azerbaycan doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması için kurulan TANAP - Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi’ni de içermektedir. Boru hattının yılda 16 milyar metreküp (m3) doğalgaz taşıması beklenmekte ve boru hattı tam olarak işletmeye geçtiğinde bunun yılda 24 metreküp olacağı tahmin edilmektedir.


Geçmek bilmeyen hayal kırıklığı

İlişkilerdeki “istikrar”a rağmen, bugüne kadar, Azerbaycan Türkiye’nin 2009 yılında Ermenistan işe ilişkilerini normalleştirme girişimini bir “hata” olarak görmüştür. Bu yılın başlarında, Eylül ayında, Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı İdaresi Başkan Yardımcısı ve Dış İlişkiler Daire Başkanı Novruz Mammadov, Türkiye’yi, Ankara-Erivan ilişkilerinin  canlandırılması uğruna aynı hataları yeniden yapmaması için uyarmıştır.  Türk diplomatik kaynaklarının bu yönde bir girişim haızırlığı olmadığını belirtmemesine karşın, Mammadov, böyle bir olasılığın olduğunu ısrarla iddia etmiştir. 

Uyarı (ya da tehdit) bu iki ülke arasındaki ilişkilerde pek de yeni olan bir şey değil. 2009 yılında ilişkilerin kötüye gittiği zaman zarfında, Azerbaycan Türkiye’yi doğalgaz kaynaklarını kesmekle tehdit etmiştir.  Elbette, mevcut ekonomik bağlantıları kesme konusunda tehdit yoluna gitmek bu bölgede sıkça rastlanan bir yaklaşımdır – bunun en bariz örneği Rusya’nın bu yöndeki tavırlarıdır. Ama günün sonunda Azerbaycanlı liderler, Türkiye’nin her ne kadar Azerbaycan’ın “kardeş” halkı ve stratejik ortağı olsa da, aynı zamanda bağımsız bir ülke olduğunu ve kendine özgü bir dışişleri politikası olduğunu anlamak zorundadır. Türkiye ve Azerbaycan arasındaki ortaklığın ekonomik boyutu Türkiye’nin kendi dışişleri politikasını yürütmesine herhangi bir engel oluşturmamalıdır. Artık 90’larda değiliz. Politik konumlar değişiyor. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki savaş sona erdiğinde Türkiye bu konuda yeterince destek vermişti. Bu durumda, zaman Türkiye için ilerleme, Azerbaycan için de başka bir ülkenin politikalarına müdahale etmeyi bırakma zamanıdır.