Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde
Ermenistan'dan bakış
Levon Barseghyan |
Levon BarseghyanAsparez, Gümrü Gazeteciler Klübü başkanı |
Levon Barseghyan Ermenistan-Türkiye sınırının kapalı olmasını Türkiye, Ermenistan, Rusya ve Azerbaycan'ın bu konudaki pozisyonlarının ışığında ele alıyor. Kimi gözlemcilerin Azerbaycan'a ciddi bir darbe olarak nitelendirdiği Ermenistan ve Türkiye arasında imzalanan protokolleri inceliyor.
Sınır
Ermenistan ve Türkiye arasında kapalı duran sınır soğuk savaş döneminden sembolik bir hatıra gibidir. Adeta demir perdenin son bir parçasına benzeyen bu sınırın varlığı günümüzde geçmişten daha farklı koşullara bağlanmış durumdadır.
1992-1993 yılları arasında Ermenistan için zorlu geçen (Karabağ savaşının sürdüğü, Azerbaycan tarafından demiryolunun ablukaya alındığı, Rusya’dan Ermenistan’a Gürcistan üzerinden gelen doğalgaz hattında patlamaların meydana geldiği) bir dönemde Ermenistan’a Türkiye’den buğday dahil çok miktarda çeşitli mal geliyordu. 84 km'lik Gümrü-Kars demiryolunu bir buçuk saat içinde aşmak üzere Ermenistan'ın dört bir yanından, Gürcistan hatta Rusya’dan tüccarlar Gümrü'ye akın ediyor, bilet bulmak için araya tanıdıklar sokuyorlardı. Bu Kars seyahatlerinin temel kaygısı ticaretti, özellikle de kıyafet ve altın ticaretiydi.
Gümrülüler Kars'a sanki "Altına hücum" şehri Klondike'nin bir yenisini keşfetmiş gibi koşuyorlardu. Türk Gazeteciler Derneği Kars Şubesi başkanı Yücel Sezer’in dediği gibi Kars halkı onlarca yıl kapalı kaldıktan sonra aniden açılan sınırın ötesinden gelen komşuları, özellikle de Ermenileri, sevinçle karşılamış ve yaklaşık bir sene boyunca aktif bir şekilde ticaret yapmışlardı.
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm başkanı Prof. Süha Bölükbaşı'na göre, "Ermenistan-Türkiye sınırı 1993 yılında, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan güçleri tarafından işgali üzerine kapanmıştır. Sınırları kapatan taraf Ankara'ydı. Türkiye Rusya'nın tepkisinden çekindiği için doğrudan Azerbaycan’a askeri yardımda bulunmadan sadece sembolik olarak Ermenistan-Türkiye sınırını kapatmakla yetindi".1
Bu sebeple uzun süredir Ermenistan ile Türkiye arasında barış sağlanması yönünde hiç bir gelişme sağlanamamaktadır. 1993’te sınırın kapanmasından sonra geçen 20 sene içersinde sadece bir kez asgari düzeyde de olsa siyasi ilişkilerin yeniden kurulacağı ve sınırların açılacağı umudu doğdu. Bu vesileyle Kars sınırına giden demiryolu ve trenler Ermenistan tarafından onarıldı, Akhurig-2 tren istasyonu yeniden düzenlendi ve Ermenistan vagonlarının nispeten daha dar olan Türk demiryoluna uyum sağlayabilmesi için gereken çalışmalar yapıldı. Ancak kısa zamanda ne Ermenistan'ın ne de Türkiye'nin bu konuya çok da hevesli olmadıkları ortaya çıktı. Amerika ve Avrupa'nın önde gelen ülkelerinden bir kaçı İsviçre'nin arabuluculuğuyla Ermenistan-Türkiye protokollerinin imzalanması için büyük çaba sarf ettiler. Nihayet her iki ülkenin Dışişleri bakanları A. Davutoğlu ve E.Nalbantyan 10 Kasım 2009'da Zürih’te, geç de olsa, protokolleri imzaladılar1. Bu protokoller Türk-Ermeni ilişkileri açısından daha önce görülmemiş ölçekte tarihi bir olaydı. Her iki ülkenin tarihinde böylesine doğrudan siyasi anlamı olan bir vaka yoktu. İki ülkenin cumhurbaşkanları futbol karşılaşmaları vesilesiyle karşılıklı ziyaretlerde bulundular. Ancak bu ziyaretler sonrası her iki devlet adamı da kendi ülkesinde eleştirilere maruz kaldı, kendilerine karşı ve destekleyen kampanyalar yürütüldü. Bu sebeple protokoller hiçbir sonuç vermedi.
Bölükbaşı gibi pek çok analist 2008-2009 yılları arasında Ermeni-Türk yakınlaşmasını taçlandıran protokollerinin Türkiye-Azerbeycan ilişkilerine ciddi bir siyasi darbe indirdiğini düşünüyorlar. Öte yandan bu protokoller Ermeni diasporasında Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın kredisinin ciddi bir şekilde sarsılmasına sebep olmuştur. Serj Sarkisyan'ın her bir adımı Türkiye ile yakınlaşma çabası olarak eleştirilip "Sarkisyan evine dön" ve benzeri pankartlarla mitingler düzenlenmişti.
Ermeni siyasi güçlerin büyük bir kısmı Serj Sarkisyan'ın yakınlaşma çabalarını eleştirerek bu protokollerin Ermeni soykırımının dünya ülkeleri, parlamentoları ve yerel yönetimleri tarafından tanınma sürecinin aksamasına neden olacağını ileri sürüyorlardı.
Soykırımın 100. yıldönümü
Türkiye'nin tavrı Ermenistan ve diaspora için kabul edilemez olduğu kadar artık herkes için aşikar. Yine de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 15 Nisan 2010'da ABD George Mason üniversitesinde sarfettiği sözlerle Türkiye'nin resmi tavrını hatırlatalım : "Biz 1915 yılında gerçekleşen olaylarla ilgili soykırım suçlamalarını ve parlamentoların tek taraflı kararlarını reddediyoruz. Bizce tarihi parlamentolar değil tarihçiler araştırmalı ve değerlendirmelidir". Erivan ve Ermeni toplumu ise tarihçilerin yapabilecekleri birşeyin olmadığı ve herşeyin açıkça ortada olduğunu belirtiyorlar.
Bugün Ermeni toplumunda soykırım hakkında şüphesi bulunan birini bulmak imkansızdır. Soykırımdan sonra dört kuşak geçti, yine de Türkiye'nin eninde sonunda bu tarihi gerçeği tanıyarak omuzlardan büyük bir yükün kalkacağına Ermeniler yürekten inanıyorlar. Fakat hiç kimse soykırımın tanınmasını ve soykırımla ilgili başka sorunların çözümünün kolay olduğunu düşünmüyor.
Günümüzde Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerdeki duraklamanın sebebi sembolik bir anlam taşıyan soykırımın 100. yıldönümüdür. Ermeniler ve Ermeni soykırımını tanıyan çevreler soykırımının 100. yıldönümü vesilesi ile çeşitli etkinliklere hazırlanıyorlar. Önümüzdeki bu iki sene belki de Ermeni-Türk resmi ve toplumsal ilişkilerinde diyalog açısından en zor senelerdir. Belki 2015 senesınden sonra ikili diyaloglar kolaylaşma imkanı bulabilir.
Toplumsal ilişkiler siyasi durum kadar umutsuz değil
“Asbarez ” Basın Klübü'nün Gümrü'de gerçekleştirdiği anket sonuçlarına göre Türkiye hiçbir zaman Ermenistan'ın dost ülkeler listesinde bulunmamış, fakat düşmanlar listesinde her zaman Azerbaycan'la birlikte %40-%55 oranında ilk iki sırada yer almıştır. Çeşitli olaylar sonucunda Ermenistan'ın düşman ülkeler listesinde ilk sırada bulunan Azerbaycan yerini zaman zaman Türkiye'ye devrediyordu. Aynı zamanda anket yapılan kişilerin %30-%40'ı Türkiye'yi ne dost olarak ne de düşman olarak kabul ediyordu.
Erivan ve İstanbul arasında uçak seferleri on senedir mevcut, onlarca otobüs firması iki ülkeyi birbirine bağlıyor. Ermenistan vatandaşları karayolu ile Gürcistan üzerinden Türkiye'ye, özellikle İstanbul'a, ticaret yapmak ve kaçak olarak çalışmak için giriş yapıyorlar. Bir kısmı ise tatil amaçlı Akdeniz kıyılarını tercih ediyor. Kurulan turizm acentaları Doğu Anadolu'ya, Ermeni platosuna -ya da Ermenistan'da genel olarak kullanılan adıyla "Doğu Ermenistan'a"- turistik seferler düzenleyerek Ermenilerşn kendi atalarının doğup büyüdüğü evleri ve dini yapıları gezip görmelerini sağlıyorlar. Aynı zamanda Türk vatandaşları Ermenistan'ı ziyaret ederek iş bağlantıları kuruyorlar. İki ülke arasında gerçekleşen bu tür ilişkilere dair ne Ermenistan ne de Türkiye'den resmi düzeyinde herhangi bir müdahele olmamıştır, fakat zaman zaman Türk yöneticiler Ermenistanlı kaçak göçmenleri sınır dışı etmekle tehdit ediyor. Fakat şimdiye kadar savrulan bu tehditler gerçekleştirilmedi. Böylelikle “kapalı sınır” kavramı gerçek ile pek bağdaşmıyor.
Ermenistan'da elbette Türkiye sınırının açık olmasının avantajları ve dezavatajlarına dair hesaplar yapılmıştır. Analistlerin bir kısımı sınır kapısının açık olmasının Türkiye'nin doğu bölgelerinin yararına olacağını iddia ediyor. Bu bölgelerin Türkiye'nin batısına göre daha az gelişmiş olması bu iddiaları destekliyor. Oysa Türk turistlerin Ermenistan'a gelişinin -Erivan'a eğlenmeye gelen onbinlerce İranlı örneğinde olduğu gibi- pek çok ürün ve hizmette (beslenme, sağlık, eğlence gibi) fiyatların artmasına sebep olmasından endişe ediliyor. Sınırı aştıktan sonra 100 bin nüfuslu Gümri ve Vanadzor ve bir milyon nüfuslu Erivan'a 1-2 saat içinde ulaşılabileceği göz öünğne alındığında Türk turistlerin Ermenistan'da her yere gidebilmelerine engel olmanın mümkün olmadığı ifade edilmektedir. Kimi uzmanlar ise Ermenistan'daki bir kısım işsizin Rusya'ya gitmelerine gerek kalmadan Türkiye'nin doğusunda iş bulabileceklerini, Türkiye'den Ermenistan'a ithal edilen malların fiyatının artacağını, buna karşın Ermenistan'da üretilen malların fiyatlarının düşeceğini ve bu sayede ticaretin ve turizmin gelişeceğini savunuyorlar.
Kars'ta nüfüsün büyük bir bölümünü Kürtler oluşturuyor ayrıca Nahçivan'dan Kars'a göç eden yaklaşık 10.000'e yakın Azeri bulunuyor. İşçiler, küçük ve orta büyüklükte işyeri sahipleri, kültür alanında çalışanlar ve entellektüeller ile Kars'ta yaptığım çok sayıdaki görüşmelerden anlıyorum ki hiç kimse sınırın diğer tarafındaki Ermeniler ile ilişki kurulmasına ve Ermenistan'la ticarete karşı değil.
2004 yılında Kars'ın eski belediye başkanı Naif Alibeyoğlu'nun çabaları ile şehirde ülkenin doğu sınırının açılmasına yönelik imza kampanyası düzenlenmişti. İmza kampanyasının diğer bir konusu ise Ermenistan'da bulunan Medzamor nükleer santrali'nin devre dışı bırakılması ile ilgiliydi. Kampanyanın sonucunda 50.000 kişi sınırların açılmasından yana imza verdi (Kars şehrinin nüfusu 78.500, il nüfusu ise yaklaşık 300.000 kişi). İmza kampanyasını geniş bir biçimde ele alan yerel gazetelere göre şehrin önemli noktalarında masalar kurulmuştu ve insanlardan ilgi görmüştü. İmza kampanyasına gazeteciler de destek vermiş ve toplanan 50.000 imza daha sonra meclise gönderilmişti.
Karslı gazeteci Mukaddir Yardımcıel'e göre Kars'ta çoğu kişi şunları dile getiriyor : "İstanbul'dan Ermenistan'a, Ermenistan'dan İstanbul'a uçak seferleri düzenleniyor, Ermenistan vatandaşları serbestçe başka ülkeler üzerinden Türkiye'ye giriş yapıyorlar, Türkiye vatandaşları da Ermenistan'a gidebiliyor. O zaman niçin iki ülke arasında doğrudan otobüs seferleri imkansız olsun ? Hiç olmazsa Gümrü-Kars arasında doğrudan bir geçiş olmalı. Bu durum asıl biz Karslıların abluka altında olduğunu gösteriyor". Kars'ta birçok kişi Ankara'nın yürüttüğü politikanın Kars ve çevresinin gelişmesini engellediğini düşünüyor.
Ankara'nın baskısına maruz kalan Kars belediye başkanı 2010 yılında görevi başkasına devretti. Yeni belediye başkanı sınırların açılmasına ve Ermeniler ile ilişkilerin düzenlenmesine yönelik hiçbir çaba sarfetmemesi ile tanınmaktadır. Eski belediye başkanı'nın çabaları ile dikilen “Dostluk anıt'ı" da Ankara'nın talimatıyla yıkıldı.
Sınırların uzun süre kapalı kalmasında etkili olan faktörler
Kürt Sorunu
Bilinen sebeplerden dolayı ne Türkiye ne de Ermenistan, Türkiye'de bulunan yaklaşık 12-18 milyon Kürt nüfüsunu -özellikle Güneydoğu ve Kars'ta yaşayanları- göz ardı edemez. Olası bir sınırın açılması durumunda Ermeni-Kürt ilişkileri güçlenebilir, ayrıca Kürtlerin yaşam standartları yükselebilir ve bağımsızlık istekleri artabilir. Bazı analistlere göre bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda Türkiye sürpriz bir şekilde Ermenistan'ı Kürtler'i kontrol altına almak ve özerkliklerine engel olmak -ya da özerklik kaçınılmaz ise bu durumdan en az hasarla sıyrılmak için- için müttefiki olarak kabul edebilir.
Toprak Sorunu
Ermeni milliyetçi çevrelerinde Ermeni topraklarının Türkiye'den geri alınması hala gündemde olan bir konudur. Bu katı olduğu kadar anlaşılmaz ve belirsizliklerle dolu bir tavırdır. Ermeni milliyetçi güçlerinin toprakları geri aldıktan sonra bölgede yaşayan milyonlarca Türk ve Kürt nüfüsu ile nasıl bir arada yaşayabilecekleri merak konusudur.
ODTÜ Uluslararası ilişkiler bölüm başkanı Prof. Mustafa Aydın'a göre "Halen çözüme kavuşturulamamış konulardan biri Türkiye'nin 1921 Kars antlaşması ile belirlenen sınırlarını Ermenistan'ın tanımasıdır. Tabii bir de 1915 trajedisi meselesi vardır, Türkiye'de pek çok kişi için bu meselenin günümüz Türkiyesi ile hiçbir ilgisi yoktur".
Enerji
Ermeni-Türk ilişkilerini sadece geçmişle, askeri, siyasi, coğrafi ve benzer etkenlerle veya Karabağ sorunu ile ele almak mümkün değildir. Giderek daha büyük önem kazanan enerji kaynakları -ve bu enerjiyi kullananların menfaatleri- bu enerjinin nakliyatı ve benzeri koşullar hem bugün hem de geleceğe dair senaryolar açısından hesaba katılmalıdır.
Bakü, doğal gaz ve petrol stoklarına sahip olduğu müddetçe istediği an, özellikle de Rusya'yla birlikte, çeşitli manevralar kullanarak, fiyat yükseltip indirerek, gazın gönderim koşullarını değiştirerek Türkiye'yi eenerji alanında kendisine bağımlı tutmaya devam etmektedir. Enerji kaynakları, özellikle de petrol endüstrisi ve bu endüstrinin Rusya, Avrupa ve doğudaki aktörleri hayli kapsamlı bir konu olduğundan burada sadece kısaca değinmekle geçeceğiz.
Rusya
Çarlık dönemi Rusya'sının mirasçısı, bir miktar toprak kaybıyla Sovyetler Birliği'ne dönüşen, biraz daha toprak kaybederek Rusya Federasyonu, daha sonra da Bağımsız devletler topluluğu adını alan ve Avrasya Birliği aracılığıyla eski ihtişamına kavuşmayı hayal eden, bitmek tükenmek bilmeyen jeopolitik hırslara sahip ve otoriter bir rejimle yönetilen Rusya'dan bahsedelim. Bu Rusya'nın Kafkasya'yı hiç bir şekilde gözden çıkarmak ve bu bölgeden çekilmek istememesi anlaşılır bir durumdur (Churchill bölgenin Rusya'nın apandisiti olduğunu söylerdi). Rısya Ermenistan ile 49 yıllık bir askeri antlaşma imzalamış ve 102. garnizonunu Ermenistan’da bulundurmaktadır. Bakü'nün enerji alanında ve Hazar Denizi’nde yaptığı her türlü girişimde yer almak için elinden gelen herşeyi yapmakta ve Dağlık Karabağ’a asker gönderilmesi gerekirse buna karşı çıkmayacağı açıktır. Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleşmesine Türkiye'nin soykırımı tanımamasının değil, gizliden gizliye esas Rusya'nın engel olduğu hakim bir kanıdır.
Karabağ sorunu
Yukarıda bahsedilen üç sorunla kesişen unsurlarına rağmen Karabağ ayrıca bağımsız bir etken durumundadır. Bu çatışmaya Ermenistan'ın dahil olması Türk-Ermeni ilişkilerinde her daim gündemde oldu. Diplomasinin mümkün olanın icrası olduğu ve esneklik gerektirdiği düşünülürse, Karabağ sorununu tarafların her biri gerekli gördüğü anda herhangi bir çözüme karşı "işine yarayacak şekilde" kullanabilir. Geçen 20 sene boyunca bunun çok sayıda örnekleri görülmüştür.
Sonuç
Özetle, bu topraklarda o kadar çok etken ve çıkar biraraya gelmiştir ki, ani olarak ve aynı anda meydana gelen denge değişiklikleri veriyi olduğu gibi değiştirebilir ve etkenlerin yeniden dağılımına sebep olabilir. Tıpkı bir fırtınanın kopması ve dolu yağması gibi -üstelik esrarengiz hiçbir yanı olmadan, sadece çıkar, güç ve fikir oyunlarıyla- sınırlar beklenmedik bir şekilde birden açılabilir ve tekrar kapanabilir.