Ermeni-Türk platformu

Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde

 

Ermeni soykırımı, sadece geçmişin değil geleceğin doğrultusunda hareket etmek

 
 
  Başka bir bakış

Ermeni soykırımı, sadece geçmişin değil geleceğin doğrultusunda hareket etmek

Michel Wieviorka

 

 
Michel Wieviorka

Fransız sosyolog

Michel Wieviorka dönemlere göre farklı biçimler alan, önce Türkiye’den uzakta, daha sonra Türkiye toplumunda, özellikle 2007’de öldürülen Hrant Dink’in çalışmalarıyla hayata geçen “Ermeni uyanışı”nı ele alıyor. Türkiye’nin Ermeni soykırımını inkar etmesinin sebeplerini hatırlatan yazar telafilere ve soykırım tanındıktan sonra Ermenilerin geleceğine dair sorular soruyor. Sadece geçmişi hatırlayan değil, geleceği de tasarlayan bir toplum olup olamayacaklarını sorguluyor.

Yüz yıl önce Ermeni toplumları ismiyle anılması gereken kitlesel katliamların, soykırımın kurbanı oldular. O tarihten beri Ortadoğu’da, Rusya’da, Amerika’da, Fransa’da, Kanada’da, Arjantin ve başka pek çok ülkede önemli bir diaspora oluşturan hayatta kalanların torunları Türk devletinin bu suçu tanımasını bekliyor.

Yarım yüzyıla yakın bir sessizlikten sonra gerçekleşen Ermeni uyanışı önce Türkleri ya da Türk kurumlarını hedef alan terör eylemleri şeklinde kendini gösterdi. Bu durum Asala tarafından Temmuz 1983’te Orly havalimanında gerçekleştirilen kör eylemin kamuoyunda tepki yaratması ve Ermeni toplumları tarafından bu tür eylemlerin kınanmasına kadar sürdü.

Bu uyanış önce Türkiye’den uzakta, Ankara’ya diplomatik baskı yapmalarını hükümetlerden talep ettikleri Amerika’da, Fransa’da, Kanada’da Ermeni diasporasının yoğun olarak yaşadığı ülkelerde gerçekleşti. Sonra Türkiyeli aydınların desteklediği Ermeni entelektüellerin çalışmalarıyla Türkiye’de gelişti. Bu hareketin en önemli figürü gazeteci-yazar Hrant Dink Ocak 2007’de gazetesinin önünde milliyetçi bir Türk tarafından öldürüldü. Bu cinayet demokrat, adalet ve hakikat talep eden insanlarla Ermenilerin torunlarını bir araya getiren müthiş bir hareketin doğuşuna yol açtı. Aynı çerçevede Türkiye’nin Ermeni geçmişinin ve çok sayıda kişi için kendi Ermeni kökenlerinin keşfi bugüne kadar bilinmeyen bir tarihin ve kültürel hayata dair imgeyi şekillendirdi. Resmi olarak soykırımdan bahsetmek söz konusu değil, ama Türkiye toplumunda tabu kırılmaya başladı. 

Ermenistan devletinin varlığı -çıkarları ve jeopolitik kısıtlamaları diasporanın beklentileriyle her zaman mükemmel bir uyum içinde olmasa da- Türkiye’nin soykırımı tanıması yönünde olumlu bir rol oynamaktadır. Geçen 12 Nisan’da Katolik Ermenilerle Paskalya’yı kutlayan Papa Francis “inançları yüzünden başları kesilen, çarmıha gerilen, canlı canlı yakılanları hatırlatarak” “Kötülüğe karşı çıkmaya” çağırdı.

Toplumun kendisi üzerine yaptığı çalışmalar başka ülkelerde devletlerin soykırımdaki sorumluluklarının tanınmasına yol açmıştır. Almanya bu şekilde Nazi geçmişi ve Hitler döneminde Avrupa Yahudilerinin imhasıyla yüzleşmiştir. Ancak bugüne kadarki tüm Türk hükümetleri uzlaşmaz bir tavır sergilemiş ve soykırımdan bahsetmeyi reddetmişlerdir. 

İnkar mı ? Birbirini izleyen Türk iktidarları kitlesel suçların varlığını reddetmiyor ve hatta modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal’in dahi bunları utanç verici olarak tanımladığını hatırlatıyorlar. Ancak soykırım tanımının içerdiği bir halkın yok edilmesine dair devlet projesinin varlığını reddediyorlar. Soykırımın tanınması en büyük kahramanlarının birer suçlu, daha alt düzeyde sorumlularının da hırsız ya da çıkarcı seviyesine indirileceği ulusal efsanenin sorgulanmasına yol açardı. Böyle bir tanımanın önemli sonuçlarının olacağını da bilmektedirler. Uzun zaman Sovyetler Birliği’nin içinde yer almış ama bugün bağımsız Ermenistan’ın toprak konusunda taleplerde bulunabileceğini düşünmektedirler. Tanınmanın maddi sonuçları da olacaktır: mağdurların zararlarının tazmin edilmesi, mülklerinin ve topraklarının geri verilmesi gerekmez mi ? Ayrıca Hristiyan bir toplum olan Ermenilere hak vermek bugün İslam’a dayandığını ifade eden bir iktidar için zayıflık olarak görülebilir. Paskalya’da Papa öldürülen bir halka işaret ederken Hristiyan bir halktan söz ediyordu. Müslüman pek çok ülkede Hristiyanların korkunç şiddete maruz kaldıkları ya da tehdit edildikleri bir zamanda bu nötr bir konuşma sayılmazdı.

Er ya da geç uluslararası ve iç baskılar Türkiye’de iktidarın tutumunu sürdürmesini imkansız kılacak ve soykırımın tanınmasına yol açacaktır. Ama çelişkili olarak Ermeni diasporası, Türkiye Ermenileri ve Ermenistan toplumları için böylesi bir tanıma bir dönemin sonunu değil yeni bir döneme girildiğinin ibaresi olacaktır. Bu kadar kritik bir talepte başarı sağladıktan sonra Ermeniler toplumsal bir hayatı, kimliklerine özgü bir kültürü ve eğitim sistemini sürdürebilecekler midir, sadece geçmişi hatırlayan değil geleceği de tasarlayan bir toplum olabilecekler midir ? Mağdurların talepleri güç verir, tarihsel acıların hatırlatılmasına dönük bir mücadeleyi mümkün kılar. Ancak kültürel yaratıcılık dinamiklerini kurmayı sağlamazlar. Hatta bazen onları imkansız kılarlar, bu konuda harekete geçen herkesi, Freud’dan alıntıyla, melankolinin içine hapseden mekanizmalar yürürlüğe koyarlar. Bugün ve gelecekte Ermeni olmak sadece soykırımdan hayatta kalan olmak mıdır, bu durum bugünün kimliğini dünün imhasına indirgemek değil midir ?

Ermeni soykırımının tanınması için yürütülen mücadeleye destek vererek Papa Francis sadece diplomatik açıdan hareket etmedi. Müdahalesi ve dahil oluşuyla şu soruya cevap için bir başlangıç sundu : Ermeniler kendilerini aynı zamanda dini inançlarıyla tanımlayabilir mi, varlıklarına böyle anlam katabilir mi ? Bu yeni kuşakları melankolik hapsoluştan kurtarıp yaslarını tutmalarını, böylece geçmişi unutmadan sadece geçmiş için değil gelecek için de hareket etmelerini sağlayabilir mi ? Başka seçenekler de mevcuttur : kimileri diasporada ekonomisi iyi durumda olmayan Ermenistan’a yardım etmek için örgütlenmeyi önermektedir, diğerleri Türkiyeli Ermenilerin oynayabileceği demokratik rolle ilgili düşünmektedir, ki bu Türkiye’nin demokratikleşmesi ve azınlık haklarıyla ilgilenen Hrant Dink’in güçlü fikirlerinden biriydi. Her durumda soykırımın Türkiye tarafından tanınması gerçekleştiği anda kendini gösterecek kritik bir mesele mevcuttur.

Ermeni soykırımı Tanıma ve tazminatlar

E-bülten

E-bültenimize üye olmak için

"Repair" proje ortaklari

 

Twitter

Facebook