Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde
Ermenistan'dan bakış
Styopa Safaryan |
Styopa Safaryan
Ermenistan Uluslararası ve Güvenlik Işleri Enstitüsü Kurucusu |
2014 Yılında dört senelik bir aradan sonra hem Erivan hem de Ankara yeniden yakınlaşma sinyalleri vermeye başladılar. Ancak bu süreç düşmanlığı pekiştirecek yeni bir çatışmaya mı yol açar yoksa barışın temellerini atmak için bir neden mi oluşturur? Henüz belli değil.
2008 Yılında futbol diplomasisinden kaynaklanan ikinci bir yakınlaşma deneyimi sonucu 10 Ekim 2009 tarihinde Zürih’te, iki protokolün neredeyse zorla imzalanması gerçekleştiyse de 2010 yılında süreç tam bir çıkmaza girdi. Türkiye kendi meclisinde, protokollerin onanmasını Karabağ sorununun çözümüyle ilişkilendirdi ve Ermenistan’da Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla ilgili müzakere protokolü çevrelerindeki yorumları1 hiddetle karşıladı. Ermenistan’da protokoller parlamentoda ertelenmeden incelenmesi gereken yan gündem olarak yer aldılarsa da daha sonra Ankara’nın geliştirdiği tavır neticesinde başkanlığın yazılı emriyle seyri belirsiz, incelenmeye ve onanmaya haiz yüksek gündem olarak değiştirildiler.
Ankara ve Erivan diyaloga hazır, fakat birbirine zıt taslaklarla…
Dört sene süren bir aradan sonra Erivan ve Ankara arasında yeni bir söylem değişikliğine gidildi. 24 Nisan 2014'te Türkiye Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın taziye mesajı kapsamı nedeniyle hem alkışlandı hem de sert eleştirilere maruz kaldı. Bu mesajda Erdoğan 1.Dünya Savaşı esnasında yaşanan olayları değerlendirirken Dünya'nın ve Ermenistan'ın acıları ve ölümleri “dini ve etnik köken gözetmeden adil, ayırımcılıktan uzak ve eşitlikçi bir yaklaşım”la anmalarını talep etmişti.
Nitekim kendi ifadesiyle bu olaylar, oluşumu ve neticesi itibariyle dini ve etnik fark gözetmeden, Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı herkesin yaşadığı ortak acılardı. Erdoğan’a göre “1915 olaylarının Türkiye karşıtlığı için bir bahane olarak kullanılması ve siyasi çatışma konusu haline getirilmesi de kabul edilemez”, “tarihten husumet çıkarmak ve yeni kavgalar üretmek kabul edilebilir olmadığı gibi ortak geleceğimizin inşası bakımından hiçbir şekilde yararlı da değildir”. 2
Birinci Dünya Savaşında yaşanan “ortak acı” değerlendirmesi, “adil hafıza” perspektifi, ve “insani ve bilimsel” sorumluluk bu söylemin eksenini oluşturmuştu. Böylece, Türkiye’deki arşivlerin açılmasına ve “1915 olaylarının bilimsel olarak incelenmesi amacıyla ortak tarih komisyonu” kurulmasına gönderme yaparak “Türk, Ermeni ve uluslararası tarihçilerin yapacağı çalışma, 1915 olaylarının aydınlatılmasında ve tarihin doğru anlaşılmasında önemli bir rol oynayacaktır” diyerek daha önce bu yöndeki öneriyi geçerliliğini koruduğunu ilan etmiştir. Erdoğan tüm bu temellere dayanarak, “ Zamanın ruhu, anlaşmazlıklara rağmen konuşabilmeyi; karşıdakini dinleyerek anlamaya çalışmayı; uzlaşı yolları arayışlarını değerlendirmeyi; nefreti ayıplayıp saygı ve hoşgörüyü yüceltmeyi gerektirmektedir” demiştir.
Erdoğan’ın tarihi olayları komisyon aracılığıyla ve “adil, bilimsel ve ortak incelenmesi” yönündeki yaklaşımı, 27 Mayıs günü Ermenistan Devlet Başkanı'nın “Türkiye’nin gelecek seçimlerin galibi olacak Cumhurbaşkanı'nı 24 Nisan 2015 günü Ermeni Soykırımı tarihinin somut kanıtlarıyla yüzleşmek üzere” Ermenistan’a resmi olarak davet etmesiyle karşılık buldu. 3
Serj Sarkisyan tüm devletler ile uluslararası kamuoyuna “100 yılı arifesinde Ermeni soykırımını tanımak ve eşi, benzeri görülmemiş bu suçu mahkûm etmek” çağrısında bulundu. Sarkisyan ayrıca 2015 yılı boyunca ve özellikle 24 Nisan günü Ermenistan’ı ziyaret etmek ve Ermeni halkıyla birlikte Ermeni Soykırımının bir buçuk milyon kurbanın masum hatırası önünde saygı duruşunda bulunmak üzere bazı ülkelerin devlet başkanlarını davet ettiğini de ilan etti.
Genç kuşağın, İki ülke halkları arasında barış sağlamak için gerekli şartların yaratılması konusunda hassasiyetini vurgulayan ve “binlerce Türk’ün kendi devletinden talep ettiği gerçek ve adalet arayışını” dikkate alan Ermenistan devlet başkanı, Türkiye ile ön koşulsuz ilişkilerin düzenlenmesi ve Ermenistan-Türkiye sınırının açılması konusunda tavrını koruduğunu tekrarladı. Devlet başkanı; “Bugüne dek Türkiye tarafından bu konuda sadece istek belirten ifadeler duyulmuştur, eğer Türkiye gerçekten bu isteğinde samimi ise Türk-Ermeni barışının sağlanması konusunda yapılması gerekenleri kendisi gayet iyi bilmektedir” ve “geçmişin ağır yükünden kurtulmanın yegâne yolu Türk hükümeti tarafından soykırımın tanınmasıdır. Yarım yamalak adımlarla sonuca ulaşmak mümkün değil” dedi.
“Adil hafıza” arayışlarına karşın soykırımın uluslararası tanınırlığı
Serj Sarkisyan’ın tüm dünyaya yönelik üç önemli demeci doğal olarak Türkiye’yi kaygılandıracaktı;
1. Büyük Felaketin yüzüncü yılıyla birlikte davamızın sona ereceği konusunda kimse herhangi bir umut beslemesin. Bu sadece acımızı, yasımızı ruhumuzda daha da güçlendirecek ve adalete ulaştıracak kendine özgü bir aşama olacaktır.
2. Ermenistan ve Ermeni halkı bu yüzüncü yılda, adalet adına yükselecek mücadelenin yeni bir aşamasının ilanıyla birlikte, “yenilenmiş amaç ve tasarılarla, tüm Ermeni dünyasını kapsayan bir gündemle, çok daha güçlü bir devlet ve yurt dışında yaşayanlarla birlikte bütünleşmiş bir halk olarak” sahneye çıkacaktır.
3. “Yeni bir güçle, coşku ile insanlığa karşı işlenmiş suçun, Ermeni Soykırımının tanınması için verilen mücadeleyi kararlılıkla devam ettireceğiz”
Türkiye’nin Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 4 Mayıs günü yayınlanmış makalesi belki de bu demece bir cevap niteliğindeydi. Davutoğlu, makalenin başlığında Recep Tayyip Erdoğan’ın 24 Nisan mesajının ana fikrini oluşturan cümlesini özetlemiş gibiydi “herkes için adil hafıza” 4. Burada Davutoğlu Ankara’nın tezlerini ve ilerde atacağı adımları açıklıyordu. Aynı makalede Davutoğlu, Türkiye’nin “Dedelerinden miras kalan ortak acıyı” “adil hafıza” ile gidermek amacıyla tarihçilerden kurulu komisyonun oluşturulması teklifine gönderme yaparak Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde yaklaşık 5 milyon Osmanlı yurttaşı Balkanlar’dan, Kafkaslardan ve Anadolu’dan sürülerek atalarının evlerini terk etmek zorunda kaldıklarını söyledi. Dışişleri Bakanı, “Batı tarihçiliği çoğunlukla bize mal ve mülklerini kaybetmiş, öldürülmüş Osmanlı Hristiyanlarından bahsederken Osmanlı Müslümanlarının mahrumiyetleri, büyük acıları Türkiye dışında bilinmezliğini koruyor” açıklamasında bulundu. Belli ki, “bilgisiz” batı tarihçilerini de “bütüncül ve adil bir Osmanoloji” yaratma işine katmak, ilerde Türk hükümetinin öncelikli hedeflerinden biri olacaktır.
İkinci hedef ise Ermeni diasporasına yöneliktir. Davutoğlu’nun belirttiği üzere Ankara “yeni bir diaspora kavramı” geliştirmiştir. Buna göre “Ermeni diasporası da içinde olmak suretiyle kökleri Türkiye’de olan tüm diasporalar bizimdir ve onlara kucak açılmalıdır.” Kendi deyimiyle “Türk diplomatlar herhangi bir intikam arzusu belirtmeden coşkuyla Dışişleri bakanının sözlerini kabullenmişlerdi” üstelik bunlardan “çoğu hala ASALA tarafından öldürülen arkadaşlarının ve meslektaşlarının yasını tutmaktaydı” ancak onlar, “ölenlerin hatırasını en iyi şekilde yaşatmanın düşmanlığı gömerek mümkün olacağının” bilincindeydiler.
İşte bu hedef Ankara’nın Ermeni diasporasını parçalamaya yönelik uzun vadeli amacını kanıtlamaktadır. Belki de Ankara’nın daha önce resmi olarak Türk-Ermeni sivil uzlaşı komisyonlarını neden onayladığı bu amaç ışığında çok daha anlaşılır oluyor. Bu sayede hem Ermenistan hem de diasporadan pek çok siyasetçi ve Ermeni tarihçi sürece dâhil edilmişti. Aynı şekilde Ankara’nın birkaç sene önce atılmış bazı adımlardan beklentileri de burada ortaya çıkmaktadır. Bu adımlar; Akhtamar adasındaki kilisenin onarımı ve burada senede bir gün ayin yapmaya izin verilmesi, tarihi Ermenistan topraklarında Ermeni kökenlilerin turistik faaliyetlerini teşvik etmesi, Diyarbakır S.Giragos Kilisesi
restorasyonu, Türkiye’de Ermeni soykırımını konu alan bilimsel toplantılar düzenlenmesi ve bunlara Ermeni katılımcıların davet edilmesi ile günümüzde Ani’nin UNESCO tarafından korunması gereken kültürel anıtlar listesine alınmasına yönelik çabalar ve son olarak da Ermeni gazeteci ve yazar Etyen Mahçupyan’ın TC Başbakanının başdanışmanlığına getirilmesini sayabiliriz.
Türkiye benzer adımlarla, hem Ermenistan’da hem de onun dışında kendisi hakkında oluşmuş kanıyı değiştirmeyi ve ayrıca uluslar arası kamuoyunu yıldırmayı, ikiye bölmeyi deniyordu oysa burada Türk ve Ermeni halkları arasında güvenin yeniden tesisinin çabaları yatıyor ve buna soykırımın tanınması sorunsalıyla zarar vermemek gerekir. İkiye bölünmüş uluslararası kamuoyu ve Ermeni halkı, 1915 konusunda “insani ve bilimsel alanda diyalog” ve “adil hafıza” oluşturulması sorununda ortaklar bulmak için müthiş bir havuza dönüşmektedirler.
A.Davutoğlu Ankara’yı, “bu konuda herkesin potansiyel ortağı” olarak değerlendirmiş ve “tüm paydaşları, siyaseti şekillendirenleri ve yaratıcı düşünürleri, bu anı yakalamak ve Türk-Ermeni ilişkilerinde daha iyi bir geleceğin yeniden tesisine katılmaya” çağırmıştı. “Başbakan Erdoğan’ın açıklaması oldukça cüretli ve bundan önce eşine rastlanmamış bir adımdır. Sanırım şimdi bu ilişkilere katkıda bulunmanın zamanıdır. Ancak sadece, uzlaşı yolunda sarf edilen çaba daha geniş çevrelerce kabul gördüğünde başarıya ulaşabiliriz. Türkiye bu tarihi sürece mührünü basmak niyetindedir ve buna hazırdır.”
Fakat Ankara’nın diasporaya karşı güttüğü siyaset, tahmin edilebilir adımlar dışında tehditkâr askeri ifadeleri de kapsayabiliyor. Bunun örneklerini geçen sene boyunca iki kez yaşadık. İlki 20 Mart 2014 yılında Ankara’nın askeri-siyasi, bölgesel ve lojistik desteğini alan aşırı İslam yanlısı grupların (IŞİD vs.) 5 Türk polisinin kontrol noktalarından sorunsuzca geçerek Suriye’ye nüfuz etmeleriydi. Burada Ermeni yerleşim bölgesi Kesab’ı bir haftadan fazla süreyle kuşatma altına alan bu gruplar Ermenileri Kesab’dan göçe zorladılar. İnsan hakları izleme örgütünün (HRW) öne sürdüğü belgelere rağmen6 Türkiye’nin Dışişleri bakanlığı bir yandan Ankara’nın bu konuyla bir ilgisi olmadığını ilan ederken diğer yandan kaçan Kesab Ermenilerini barındırdıklarını söyleyip propaganda alanlarında “diasporaya kucak açmakla” övünüyordu.
İkinci vahim olay, 21 Eylül 2014’de Ermenistan’ın bağımsızlığının 23. yıldönümünde gerçekleşti. Aynı terör örgütlerinin silahlı güçleri Suriye’de Deyr Ez-Zor’da Srpots Nahadagats Ermeni Kilisesini havaya uçurdular. Kiliseyle birlikte bitişiğinde bulunan ve Ermeni Soykırımının sembolü olarak yükselen soykırım anıtını da yok ettiler. Binlerce kurbandan artta kalanlar bu anıt-komplekste toplanmış olup her yıl 24 Nisan günü binlerce Ermeni tarafından ziyaret edilirdi, tıpkı bir ziyaretgâh gibi. 7
Terör örgütleriyle derin istihbarat bağlantılarına sahip Ankara kolaylıkla hedef seçimini etkileyebilirdi. Bu olaydan hemen sonra uluslararası basında aralarındaki işbirliği konusunda bilgiler yayınlandı.
Hatırlanması gereken bir konu da bu vandalizmden hemen bir gün önce Kilikya Katolikosu Birinci Aram’ın, Ermenistan-Diaspora 5. Kurultayında ilerde Türkiye Anayasa Mahkemesine başvurup Sis-Kilikya Katolikosluğu’nun tarihi yerleşim alanlarını geri isteyeceklerini, Ankara’nın bu isteği geri çevirmesi durumunda da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuracaklarını ilan etmesiydi.
Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan da aynı toplantıda Türk-Ermeni protokollerinin parlamento gündeminden çıkarılması yönünde düşüncesini açıklayarak Türkiye’de mevcut yönetimin siyasetini tamamen inkar üzerinde geliştirmiş olduğunu iddia etti.
Ankara’nın, Ermenistan ve Ermeni diasporasını hâlâ bu tür yöntemlerle etkilemeye yönelik örtülü ve dolaylı stratejisi ileride Yakın Doğu’da ve Türkiye’de Ermenileri ve Ermenilerin tarihini, kültürel değerlerini önce saldırıya açık hedef yapacak daha sonra da Türk devletinin “hamiyetine” ve nihayet propagandasına alet olma risklerini büyütecektir.
Karabağ çatışması, kapıların açılmaması için yeniden bir bahane ve önkoşul siyasetine geçiş
Belki güvenin yeniden tesisine yönelik Türk hükümetinin yukarıda belirtilen adımları o denli hayati bir faktör olarak duruyor ki, Ermenistan ile yeni ve açık bir diyalog başlatmak konusunda iradesini sorgularken önyargılı olmamak, şüpheci olmamak mümkün görünmüyor.
Ankara’nın Ermenistan’a karşı yürüttüğü iyi niyetten uzak, düşmanca siyasetinin en görünür kanıtı Türk-Ermeni sınırının kapalı kalması ve Azerbeycan'la birlikte eşgüdümlü olarak onu ablukaya almalarıdır. Türk yönetimi, Türk-Ermeni sınırının açılmasını (hatta diplomatik ilişkilerin tesisini) diyaloğun yeniden başlaması ve güven ortamı oluşturulmasının en kısa ve etkin yolu olduğunu gayet iyi bilmektedir.
Ankara ve Erivan’ın resmi mesaj alışverişinin gerçekleştiği günlerde Dışişleri bakanı Davutoğlu’nun, Erdoğan’ın Ermeni siyasetini ve uzlaşı sürecindeki istekliliğini yorumlaması oldukça dikkat çekiciydi. Bu esnada Ermeni-Azeri çatışma hattında çok önemli gelişmeler meydana geldi. Bu gelişmelere Türklerin müdahil olduğunu gösteren izler Ermenistan'la sınırların açılmaması ve Ermenistan’a baskıların arttırılması için sebepler oluşturdu. Geçmişte de kanıtları görüldüğü gibi Karabağ savaşının yeniden alevlendirilmesi bunun en kısa yolu olarak duruyor. 5 Mayıs'ta Nahçıvan bölgesinde, Azerbaycan tarafından ateşkesin görülmemiş sertlikte ve insan kayıplarına yol açan ihlali gerçekleşti. Bu ihlal, 1994 yılının Mayıs ayında Karabağ çatışmasının üç tarafı, Ermenistan, Dağlık Karabağ ve Azerbaycan arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının 20 yıllık tarihi boyunca bu bölgede gerçekleşmiş oldukça sıra dışı bir girişimdi8. Ermeni askeri uzmanlar ve Ermenistan Cumhuriyeti Savunma Bakanı bu olayda Türkiye’nin rolünü açıkça vurguladılar.
Uzmanlar 20 Aralık 2013 yılında Azerbaycan Devlet başkanı İlham Aliyev'in emriyle Nahçıvan 5. Kolordu temelleri üzerinde eşdeğer özel ordu diye adlandırılan askeri bir birim kurulduğunu hatırlatarak bunun “Daima Türk askeri güçlerin özel dikkatine haiz olmuş hatta bu belli ölçüde Türk ordusunun seferi bir birimi olduğu da söylenebilir”9
Aynı şekilde, Ermenistan Cumhuriyeti Savunma Bakanı Seyran Ohanyan da askeri istihbarat verilerine dayanarak benzer bir açıklamada bulundu; “Nahçıvan bölgesi Azerbeycan askeri güçleri bakımından özel bir konuma sahiptir. Çünkü burada özel bir ordu oluşturulmuş ve biz bu süreçte Türkiye’nin sunduğu destekten daima haberdar olmuşuzdur, aynı şekilde bölgedeki ücretli askerlerin ve askeri birimlerin varlığından da haberdarız.”10
Bu olayla ilgili analizimizde11 çatışmanın alevlendirilmesi sorununda Bakü’nün ilişkisine veya Ermenistan’ın Avrasya Ekonomik Topluluğu’na üye olma (Karabağ ile birlikte mi? Yoksa onsuz m?) süreciyle ilgili ilişkilere Türkiye’yi katma niyetlerine dikkat çekmiştik.
1) Nahçıvan sınırının kızışması büyük devletleri, ilk etapta Türkiye’yi ve İran’ı tahrik etmek anlamına geliyordu.
2) Aynı günlerde, Rusya’nın öne sürdüğü Avrasya entegrasyon planına karşın, Türkiye’nin Bodrum kentinde Türkiye, Azerbeycan, Kazakistan ve Türkmenistan devlet başkanlarının katılımıyla gerçekleşenKafkasya’da serbest ticaret bölgesi oluşturma niyetini ortaya koydu.
3) Bodrum’daki toplantıda, Türkçe konuşan ülkeler arasında ekonomik ve siyasi entegrasyonun canlandırılması dışında Azerbeycan, Karabağ sorununu kendi bütünlüğü çerçevesinde çözüme ulaştırma ve BM örgütünün daha önce kabul ettiği dört kararı hayata geçirme sorununu da gündeme soktu.12
Türkiye Temmuz-ağustos aylarında bir yanda 10 Ağustos'ta gerçekleşecek seçim çalışmalarına gömülmüştü ama diğer yanda da Azerbeycan’ın çıkarlarını korumaya yönelik korumacı tavrını sürdürüyordu. Türkiye’nin Azerbeycan’a siyasi ve manevi desteğini kanıtlayan örnekler oldukça fazlaysa da askeri katılımıyla ilgili kanıtlar henüz mevcut değildir. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) (Turkish International Cooperation and Development Agency) tarafından yaralı Azeri askerlerinin Türkiye’deki hastanelerde tedavi edilmesinin organizasyonu (bu askerlerin TC vatandaşı olmadıkları ve sayılarının üçten fazla olduğu yönünde şüpheler giderilmiş değildir) 13. TBMM Başkanı Cemil Çiçek14 ve Dışişleri bakanı Davutoğlu15 onları ziyaret ederek aynı zamanda da Azerbaycan’a manevi ve siyasi destek için fırsatı değerlendirmiş oldular.
Bunu takip eden birkaç olay yine Türkiye’nin savaşın alevlendirilmesiyle ilgisini belirgin hale getirdi; 19 Ağustos’ta Nahçıvan'da Azerbaycan, Türkiye ve Gürcistan savunma bakanlarının üçlü görüşmesi sonucu ileriye dönük olarak “üç ülkenin askeri güçlerinin muhabere yeteneğinin güçlendirilmesi amacıyla ortak askeri tatbikatlar yapma” konusunda aldıkları kararları açıkladılar. Nahçıvan’daki toplantının amacı ise “ tüm stratejik tesislerin, güvenliğin güçlendirilmesi için eylem planı tartışması ve imzalanmasıdır.” Nahçıvan’daki üçlü görüşmede aynı zamanda bu tür toplantılara ilerde Tiflis ve İstanbul’da da devam edilmesi kararı alındı. Türk ve Azeri askeri uzmanlar, savunma ve güvenlik alanında Türkiye’nin öncü rolünü yeni bir ittifak kurulmasına giden süreç olarak değerlendirmişlerdir16.Bu noktada Ermenistan’dan gelecek olası “petrol boru hattı tehdidi” Ankara ve Bakü’nün en çok ihtiyacı olan şeydi. Bu, savaşın yeniden alevlenmesi durumunda müttefik ve bölgede çıkarları olan ülke Türkiye’yi, Nahçıvan’dan Erivan’a saldırıya katmak içim fırsat olurdu17. 12-20 Ekim tarihleri arasında Türk silahlı kuvvetlerinin Azeri ordusuyla birlikte daha önce hiç görülmemiş genişlikte (yaklaşık 35.000 kişi, ordunun tüm birimleri ve her türden askeri silahın kullanımıyla) gerçekleştirdiği askeri tatbikat belki de tüm bunların devamı niteliğindeydi.
Bundan sonra 2 Eylül’de R.T. Erdoğan cumhurbaşkanı sıfatıyla ilk resmi ziyaretini Bakü’ye yaparken verdiği demeçte, “Ermenistan ile Azerbeacan arasında mevcut Karabağ sorununun herhangi bir çözümünde modern Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü göz önünde bulundurmak gerekir ”dedi. Erdoğan aynı zamanda “Güney Kafkasya’da barış ve istikrarın hâkim olması Türk dış siyasetinin köşe taşını oluşturmalıdır”, “Bu çerçevede Güney Kafkasya’daki gelişmeleri yakından izliyoruz” diye ekledi.“18
3 Eylül günü Aliyev ile birlikte yaptıkları ortak basın açıklamasında Türk Cumhurbaşkanı, Ermenistan’ın Türkiye ile ilişkilerinin düzenlenmesi için Azerbaycan ile barış tesis etmesi gerektiğini ilan etti. Dağlık Karabağ sorununun çözümü Türkiye’nin önceliklerinden olup aynı zamanda iki ülke ilişkilerinin düzeyinin de bir göstergesidir diyen Erdoğan, “ Azeri- Ermeni sorunu çözülürse, Türk-Ermeni sorunu da çözülmüş olur. Ancak ilki çözülmediği müddetçe ikincisi de çözülmez. Bunu daha önce söyledik tekrar ediyorum. Dayanışmamız aynı kararlılıkla devam edecektir ”diye konuştu. 19
Galler'de NATO zirvesine katılmak üzere Bakü’den ayrılan Erdoğan, burada Dağlık Karabağ sorununu NATO zirvesinin gündemine sokmak için,Kuzey Atlantik Paktına Azerbeycan’a verilen sözlerin önemini hatırlatmak için söz verdi20. Erdoğan, 5 Eylül’de Ukrayna komisyonu oturumunda “NATO tarafından Azerbeycan’a verilen sözler önemlidir. Karabağ sorununun çözümü toprak bütünlüğü çerçevesinde gerçekleşmelidir ”21
Erivan resmi çevreleri tüm bu olanları sadece “Erdoğan tarafından Aliyev'i kurtarma gösterisi” olarak seyretti22. Oysa Ankara’ya gereken sadece küçük kardeşinin kurtarıcısı rolünü üstlenmek değil, bundan önce iki kez 1990-1994 ve 2008-2010 tarihlerinde olduğu gibi Karabağ sorununa yaslanarak önkoşulsuz Ermenistan ile sınırını kapalı tutmak konusunda kendisine yardımcı olan konumunu yeniden elde etmekti.
Ankara Mayıs-Haziran aylarında verdiği demeçlerle uluslararası kamuoyunun ilgisini çektiğini gayet iyi biliyor, buna göre sonuncusunun artacak baskıları beklenmedik bir şey değil. Şu halde Karabağ çatışması ona öncelikle stratejik araç olarak gereklidir. Özellikle Davutoğlu, 20 Ağustos’ta “Adalet ve Kalkınma Partisinin” olağan kongresinde başkan seçildikten sonra manifesto niteliğinde konuşmasının 9 maddesinden birinde ve 1-6 Eylül’de TBMM’de yeni oluşan hükümetin programını açıklarken, “Türkiye’nin dış siyasetinin gündeminin önemli noktalarından biri olarak Kıbrıs sorunu ile Ermeni meselesini” vurguladı.
Türk-Ermeni ilişkilerini yeniden kurulması bağlamında ortaya çıkmış güven ortamı ve takiben uluslararası baskılar arka planında Ankara, soykırımın bazı AB ülkeleri tarafından tanınması tehlikesinin farkındadır. Bu ülkeler zaman zaman Türkiye’nin Avrupa ailesine girişini engellemek veya bu süreci yavaşlatmak amacıyla Kıbrıs ve Kürt sorunları ile demokratikleşme meselesinden yararlanmışlardı. Bu kez tüm bunlara soykırımın 100. yıldönümü ve Erivan’ın resmi açıklamaları da eklenmiş oldu.
Sonuç olarak Türk yönetimi her ne kadar AB’nin Ankara için bundan sonra da stratejik bir amaç olarak kalacağını ilan ettiyse de23 Türk- Avrupa ve Türk-Ermeni eksenleri belirsiz de olsa birbirine bağlıdır, dolayısıyla birinin aktifleşmesi diğerinin aktif hale gelmiş olmasıyla ilgilidir.
“Yeni Türkiye” kavramı ve buna ulaşma yollarını belirleyen tüm kriterler R.T. Erdoğan ve A. Davutoğlu tarafından gerek parti kurultayında24 gerekse Meclis'te yapılan konuşmalarda oluşturuldu. (İslam harfleriyle donanmış, dünyanın ekonomisi güçlü 10 ülkesinden biri olmak yolunda “Kutlu Yürüyüş”) Bu konuşmalarda AB üyeliğinden ziyade, dini renklerle bezeli bölgesel güç oluşturma niyeti damgasını vuruyordu. Sonuç olarak bu yolculukta Ermeni sorunuyla ilgili AB’den, diğer ülkelerden ve Ermenistan’dan gelecek tehlikeleri sadece yönetmek yeterli olacaktır.
Geriye dönüş mü ?
Ermenistan ve Türkiye Büyük Felaketin 100. yılını, onarılmamış Ermeni Soykırımı sayfası, diplomatik ilişkilerin yokluğu, kapalı sınırlar, eski ve yeni düşmanlık yüküyle karşılıyorlar. Her iki hasım kararlılıkla, yeniden belirlenen stratejilerle alışılmışın dışında bir ön hazırlık içindeler. Gerçi istikbal her ikisi için de kesinlikten ziyade belirsizliklerle doludur.
20 seneden biraz fazla sure içersinde Ermeni sorunu, Türk ve Karabağ bileşenleriyle birlikte Ermenistan-Türkiye ve Azerbaycan ilişkilerinin en önemli ağırlıklı kapsamını oluşturmuştur25. Tarafların ilişkisinde başlıca itici güç olarak kalan, yeni rekabetler veya bunların taşıdığı riskler, art niyetli ve birbirini suçlayıcı siyasetle yenilenmiş eski bir düşmanlıktır.
Dört yıllık bir aradan sonra 2014 yılında Türk-Ermeni uzlaşısının yeni denemesi henüz gerçekleşmeden zaten Ankara’nın çabalarıyla Karabağ sorunu bir önkoşul olarak yerini almıştı. Bu durum bir deja vu etkisi yaratmaktaydı fakat tek farkla, 90’da gerçekleşen çatışmalar son derece yoğundu, bugün hala yeniden alevlenmesi riski mevcuttur ve doğal olarak bunu daha da kızıştırmak çıkarlarla ilgilidir. Sadece bununla bile Türkiye’nin bu sefer yine yapay bir süreç ve yarım adımlarla soykırımın 100. yılını atlatmaya veya en azından soykırımın tanınması sürecini birkaç sene ertelemeye çalıştığı açıkça görülmektedir.
Türk-Ermeni ilişkileri çerçevesinde daima Karabağ Savaşının etkisi tartışılmış, bu konuda Ankara’nın etkisi hep gölgede kalmıştır. Türkiye’nin mevcut iktidarının hem Ermeni sorununu hem de Karabağ savaşı bağlamında güttüğü bölgesel siyaset çok etkenli olmuştur. Ahmet Davutoğlu’nun geliştirdiği “Stratejik Derinlik” kavramına göre bunlar da stratejik olarak aktifler ve her biri diğerini etkilemek için savaş aletine dönüşebilir niteliktedir.
Sadece bu iki sorunun ilişkisini ve etkileşimini en düşük seviyeye indirmekle değil Türkiye’nin bu sorunlardan askeri amaçlarla yararlanma imkânlarının engellenmesiyle Türk-Ermeni uzlaşı süreci bir ilerleme kaydedebilir. Türk-Ermeni uzlaşısını, Ankara için stratejik amaçlara dönüştürmesi öncelikle dengeleri altüst edecek tüm risklerini göz ardı ederek Karabağ savaşının mükemmel yönetimini gerektirmektedir. Özellikle deneyimler ışığında görüldüğü gibi, farklı çıkarları peşinde koşan Türkiye, Rusya ve Azerbaycan bu konuyla bu denli ilgiliyken.
Kafkasya bölgesinde büyük devletlerin çıkarlarının tektonik sarsıntılara maruz kalması, kendi bölgesel devasa hedeflerinin peşinde oraya atılmak için Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir, bu bağlamda aynı şekilde benzer sarsıntıların tetiklediği güvenlik sorunları da Türk-Ermeni yakınlaşmasını tehlikeye atmaktadır. Ancak yine de Türkiye, kendisi için daha düşük düzeyde önem arz eden Türk-Ermeni gündemiyle de ilişkisini kaybetmemeye çalışmaktadır.
Türk-Ermeni işbirliği sürecinin ilerleme kaydetmesi, Karabağ sorununun çözümüyle mümkündür. Çözüm olasılığı ne denli başarısızlığa uğramışsa Türkiye’nin bu konuda kendisini ön koşullara bağlı konumlandırması da aynı şekilde başarısızlığa neden olmuştur.
Türkiye açısından birbirine bağlı gözüken ve hem askeri taktiksel hem de stratejik öneme haiz Avrupa ve Ermeni gündemlerini benzer değerlendirmelerle yönetmeye çalışıyor; tıpkı Ermeni siyasetini Karabağ sorunuyla ilişkilendirdiği gibi. Ancak gizli anahtar tam da burada durmaktadır. AB, ABD ve diğer ülkeleri tarafından Soykırımın tanınması
ve diğer yanda Türkiye’nin Avrupa’ya entegrasyonu sayesinde derinliğine değişimi Türkiye’yi Ermeni sorununu stratejik araç olarak kullanmaktan mahrum etmiştir.
Erivan ve Ankara şimdilik farklı kulvarlarda hareket etmekte, birbirlerine yaklaştıran tek şey ise birikmiş eski ve yeni düşmanlıklarıdır. Ankara’nın amacı Türk-Ermeni gündeminin tüm sorunlarıyla birlikte Soykırımın tanınması, Karabağ gibi sorunları ayrıca Ermeni ve yabancı tarihçilerden, siyaset bilimcilere ve diasporaya kadar tüm mercileri denetim altına almak, bu süreci tek başına yönetmektir. Erivan ise zaten soykırımın uluslararası tanınması konusunda amacını, diaspora ve lobi yapılanmaları sayesinde Ankara’yı denetim monopolünün dışına itmek, soykırım sorununu uluslararası ve Türk bağımsız toplumun dikkatine yöneltmek olarak açıkça belirtmiştir.
Uzlaşı konusunda, özellikle 100. yıl büyük riskler taşımaktadır. Geçen ve geçmiş sene boyunca Türkiye’nin cezalandırıcı siyasi ve yarı askeri adımları ilerde yeni düşmanlık odakları oluşturmaya yönelik tehditler içermektedir. Ermenistan ve uluslararası kamuoyu tüm riskleri yönetmek zorundalar, aksi takdirde uzlaşı ve ilişkilerin normalleşmesinden ziyade düşmanlığın pekişmesini beklemek daha gerçekçi bir yaklaşım olarak duruyor.
--------------------------------------------
1. Türk resmi çevreleri o güne dek imzalanmış anlaşmaların, iki devlet arasındaki sınırın kesin ve bu sınırın temelini oluşturan Kars ve Moskova antlaşmalarının (1921) dolaylı tanınırlığı, ayrıca Soykırım olgusunun incelenmesi için hükümetler tarafından tarihçilerden oluşan bir komisyon kurulması ile ilgilimaddeleri kapsadığını söylüyorlardı. Oysa Ermenistan Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi kararına göre bu anlaşmalar iki ülke arasında kapalı kalmış sınırların açılması ve diplomatik ilişkilerin kurulmasıyla ilgili aşamaları kapsamaktaydı.
2. TC Dışişleri bakanlığı sitesinde yayınlanan, Recep Tayyip Erdoğan’ın 1915 olaylarına ilişkin 23 April 2014 mesajının gayrı resmi tercümesidir. Bu dipnot Orijinal Ermenice makalede yer almaktadır. http://www.mfa.gov.tr/turkish-prime-minister-mr_-recep-tayyip-erdo%C4%9Fan-published-a-message-on-the-events-of-1915_-23-april-2014.en.mfa
3. Ermenistan Devlet Başkanı’nın , Ermeni Soykırımının 100. Yılı anma merasimlerinin koordinasyonunu sağlayacak resmi komisyon toplantılarının dördüncü oturumunda yaptığı konuşma.Ermenice: http://www.president.am/hy/press-release/item/2014/05/27/President-Serzh-Sargsyan-Commission-on-coordination-of-activities-dedicated-to-100th-anniversary-of-Armenian-Genocide/İngilizce: http://www.president.am/en/press-release/item/2014/05/27/President-Serzh-Sargsyan-Commission-on-coordination-of-activities-dedicated-to-100th-anniversary-of-Armenian-Genocide/
4. “A Just Memory For All”, Article by H.E. Ahmet Davutoğlu, Minister of Foreign Affairs of Turkey, 4 May 2014, http://www.mfa.gov.tr/a-just-memory-for-all-article-by-h_e_-ahmet-davutoglu_-minister-of-foreign-affairs-of-turkey.en.mfa
5. Stepan Safaryan; Türkiye, El_Kaide ve İslam Radikalizmi, http://hetq.am/arm/news/56658/turqian-al-qaidan-ev-islamakan-radikalizmy.html
6. Turkey 'aided Islamist fighters' in attack on Syrian town, http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/europe/turkey/10765696/Turkey-aided-Islamist-fighters-in-attack-on-Syrian-town.html
7. Stepan Safaryan, «Vandalizm, Srpots Nahadagats Kilisesine karşı terör mü? Planlı katliam mı?» http://hetq.am/arm/news/56541/vandalizm-srboc-nahatakac-ekexecu-handep-ahabekchutyun-te-tsragrvats-otchir.html
8. Stepan Safaryan, «Kızışan Ermeni-Azeri sınırı.Türkiye bu oyuna girer mi? » http://hetq.am/arm/news/55017/tezhacox-hay-adrbejanakan-sahman-turqian-kmtni-khaxi-mej.html
9. Ateşkes anlaşmasından beri ilk kez Ermenistan- Nahcivan sınırında Ermeni ordusu ağır kayıplar verdi, http://www.tert.am/am/news/2014/06/06/jox/
10. Seyran Ohanyan, Nahcivan Bölgesinde göreceli barışın korunması için her şeyi yaparız http://www.tert.am/am/news/2014/06/06/Seryan-ohanyan-comment/
11. Stepan Safaryan, «Kızışan Ermeni-Azeri sınırı.Türkiye bu oyuna girer mi? » http://hetq.am/arm/news/55017/tezhacox-hay-adrbejanakan-sahman-turqian-kmtni-khaxi-mej.html
12. 2014yılı boyunca Azerbeycan devlet başkanı birçok konuşmasında, örneğin Mayıs ayında Azerbeycan birinci Cumhuriyeti kutlama etkinliğinde yaptığı konuşmada, daha sonra Haziran ayında Bakü’de OSCE zirvesi açılış konuşmasında, Bodrum’da gerçekleşen Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi IV. Zirvesindeki konuşmasında, 8Ağustos’ta Soçi’de Rusya Devlet başkanı Putin’in düzenlediği Ermenistan Devlet başkanı ile karşılaşmasında bu kararların yürürlüğe konmadığına dair daha ayrıntılı konuşmuştur. Kelbecer’deki askeri operasyonlarla ilgili 30 Nisan 1993 yılı BM Güvenlik Konseyi ilk oturumunda Türkiye saldırganın cezalandırılmasına hatta askeri müdahalelere dair konuştuğunu hatırlatmakta fayda var. Stepan Safaryan, Türkyinin Ermeni siyasetinde Karabağ savaşı.
13. Turkish parliament’s speaker visits wounded Azerbaijani soldiers and Gazans http://en.cihan.com.tr/news/Turkish-parliament-s-speaker-visits-wounded-Azerbaijani-soldiers-and-Gazans_9575-CHMTUxOTU3NS80
14. Stepan Safaryan, Bakü ve Ankara Tiflis’i yeni bir askeri itifaka mı katıyor? Yoksa Ermeni karşıtı yeni bir maceraya mı sürüklüyor? http://hetq.am/arm/news/56153/baqun-ev-ankaran-tbilisiin-nerqashum-en-razmakan-nor-dashinqi-te-hakahaykakan-nor-arkatsakhndrutyan-mej.html
15. Stepan Safaryan , http://hetq.am/arm/news/56162/energetik-ev-transportayin-haxorduxineri-hakaodayin-pashtpanutyuny-baqvi-ogostosyan-hetcncum-te-nor-arkatsakhndrutyan-skzbnapul.html
16. Erdogan says Nagorno-Karabakh peace is foreign priority, http://www.aa.com.tr/en/turkey/382946--erdogan-says-nagorno-karabakh-peace-is-foreign-priority
17. Erdogan: Armenia's 1st task is peace with Azerbaijan,http://www.aa.com.tr/en/turkey/383280--erdogan-armenias-1st-task-is-peace-with-azerbaijan
18. Erdogan says Nagorno-Karabakh peace is foreign priority, http://www.aa.com.tr/en/turkey/382946--erdogan-says-nagorno-karabakh-peace-is-foreign-priority
19. Erdogan: Armenia's 1st task is peace with Azerbaijan, http://www.aa.com.tr/en/turkey/383280--erdogan-armenias-1st-task-is-peace-with-azerbaijan
20. Stepan Safaryan, «NATO’nun yeni Karabağ mesajı» http://hetq.am/arm/news/56337/nato-i-xarabaxyan-nor-uxerdzy.html
21. http://www.regnum.ru/news/polit/1844569.html
22. Armenian President’s spokesman on Erdogan’s statement in Baku, http://www.panorama.am/am/politics/2014/09/04/a-saghatelyan/
23. New government to focus on EU and Kurdish bid, http://www.hurriyetdailynews.com/new-government-to-focus-on-eu-and-kurdish-bid.aspx?pageID=238&nid=71147&NewsCatID=338
24. The AKP's manifest destiny, http://www.al-monitor.com/pulse/ru/originals/2014/08/turkey-akp-davutoglu-erdogan-manifest-akyol.html#
25. Styopa Safaryan, Türkiye’nin Ermeni siyasetinde Karabağ savaşı.