Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde
Ermeni diasporasından bakış |
Hrag PapazianOxford Üniversitesi, Antropoloji Doktora Öğrencisi |
Hrag Papazyan’a göre, Türkiye, özellikle de İstanbul son on yıllarda Ermeni kimliğinin artan çeşitliliği de dikkate alındığında, çağdaş Ermeni kimliğinin incelenmesi için eşsiz bir yer. Papazyan yazısında Türkiye’de yaşayan “üç “tür” Ermeni”den söz ediyor: Türkiye’deki geleneksel Ermeni Hıristiyan azınlık üyeleri, meşhur Hamaynk; Türkiye’deki Müslüman Ermeni vatandaşları (iç bölümlenmeleri ile); ve son olarak Ermenistan Cumhuriyeti’nden gelen göçmen işçiler. Hrag Papazyan yazısının ikinci kısmında her birinin Ermeni kimliğinin ideolojik, sembolik ve duygusal dayanaklarını da analiz ediyor. Son kısımda ise yan yana yaşasalar da zaman zaman birbirleri ile zıt düşebilen bu üç grup arasındaki ilişkileri ele alıyor.
Hıristiyan Ermeni cemaati
Bugün Türkiye’deki Hıristiyan Ermeni vatandaşlarının sayısı 60 ila 70 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. Yüzde 90’ından fazlası faaliyette olan kiliselerin, ilk ve ortaöğretim okullarının ve birkaç gazete ve dergi yayınlarının olduğu İstanbul’da yaşıyorlar. Bu grubun üyelerinin Ermeni Kimliklerinin en önemli öğelerinden biri daha çok Ermeni Kiliseleri aracılığıyla Hıristiyanlığa bağlılıkları. Aslında Ermeniliğin bu grubun üyeleri için sadece etnik bir kimlikten ziyade etno-dini bir kimlik olduğu bile tartışılabilir. Tanıştığım ve konuştuğum çok sayıda kişi için Ermeni olmak otomatik olarak Hıristiyan olmak anlamına geliyor. Birçok kişi bu iki ifadeyi alternatifli olarak kullanıyor. “O Müslüman mı?” diye sorulan soruya “Hayır, o Ermeni” diye cevap verenler duydum. Dini hakkında soru sorulanlar da “Ben Ermeniyim” diye cevap veriyorlardı. Az sayıda da olsa bir kısmı Ermeniliği bir din olarak sınıflandırmaktan çekinmezler iken, bunun ulusal veya etnik kategori olarak sayılması gerektiğini düşünen birçoğu da “bizim durumumuzda iki kavramı birbirinden ayırmak zor ve yanlıştır” düşüncesini ifade ettiler. Tüm dünyada Ermeni toplulukları arasında farklı derecelerde var olan Ermenilik ile Hıristiyanlık arasındaki ilişkinin tarihi, kültürel ve sosyal gerekçelerini kapsamlı olarak incelemek için yerimiz yok. Ancak Türkiyeli Ermeniler durumunda, Cumhuriyet dönemindeki ek etkenlerin ulus ve din arasındaki yakınlaşmayı, bu iki kavramın neredeyse birleştiği bir noktaya varacak kadar bir adım öteye taşıdığını söyleyebiliriz. Lozan Antlaşmasında olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında, etnik ya da ulusal azınlıkları değil sadece dini azınlıkları tanımıştır, Ermeniler de resmi olarak Ermeni Kiliselerine üyelik ile sınırlandırılmış dini bir topluluk olarak algılanmışlardır. Bu yüzden de yakın bir tarihe kadar din hanesinde “Ermeni” yazan resmi nüfus cüzdanlarının yanı sıra kilise de Ermeniliğin yerine getirilmesinin garantörü oldu. Kilise kültürel ve sosyal faaliyetlerin düzenlendiği bir teşkilata dönüştü. Genel korku ve temkinli olma atmosferi içerisinde kilise uzun bir süre bir haber kaynağının anlattığı gibi “Ermenilerin güvenli bir biçimde buluşabildikleri ve birbirleriyle konuştukları yer” oldu. Bütün bunlar kilisenin Ermeniliğin evi ve doğal çevresi olarak algılanmasına neden oldu. Sonuçta, bugün Türkçe günlük yaşamda konuşulan dil olsa da, benim de tanık olduğum kadarı ile, çocuklara bazen kilisede Ermenice konuşmaları söyleniyor. “Hos yegeghetsi e aghchigs, yegeghetsiin mech hayeren bidi khosis” (kızım şu anda kilisedeyiz, burada Ermenice konuşmalısın). Öte yandan İstanbul’daki Ermeni okulları Hıristiyanlık ile dolu, özellikle de bu onların resmi olarak müfredatında yer alıyor. Bu okullarda, 25 yaşındaki lokal bir arkadaşım olan Armen’in anlattığı gibi “Ermeni-Hıristiyan” fikri çocuklara aktarılıyor: “Aziz Vartan savaşını öğretmek bile yeterli (bunun için). Bizlere ‘Bizler Hıristiyanlık adına kurban edilmiş bir ulusuz...’ öğretiliyor”. Bir etnografik örnek daha vermeme izin verin.
Alttaki fotoğraf İstanbullu Hıristiyan Ermeni bir annenin çocuklarına yazdığı nota ait. Not Türkçe dilinde yazılmış olsa da, “kilise”, “paskalyadan önceki Pazar günü”, “İsa” kelimeleri Ermenice olarak yazılmış. Bu da bana göre Ermenilik ve Hıristiyanlığın Türkiye’deki birçok Hıristiyan Ermeni için bilişsel seviyede ne kadar derinden birbiri ile bağlantılı olduğunu simgeliyor.
Göçmenler
Ermenistan göçmenleri 1991 yılında Ermenistan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı sonrası ekonomik sebeplerden dolayı gelmeye devam ettiler. Ermeni kimlikleri her şeyden önce maddi, manevi ve ideolojik bağları ile beraber vatanları Ermenistan Cumhuriyeti’ne bağlı. Göçmen çocuklarını ağırlayan yaygın eğitim veren okulunu ve hatta Facebook sayfasını incelemek gerçeği algılamak için yeterli. Oradaki çocuklar, aileleri ileride ülkelerine geri döndüklerinde çocuklarının eğitimlerine devam etmelerini arzu ettiklerinden Ermenistan’ın örgün eğitim programına göre eğitim alıyorlar. Okul duvarlarında Ermenistan bayrakları asılı ve Ermenistan Bağımsızlık günü tiyatro gösterileri ile kutlanıyor (bkz aşağıdaki resim).
Öğretmenler Ermenistan’daki haberleri takip ediyorlar, teneffüslerde Ermenistan siyasetinden ya da sadece oradaki havadan söz ediyorlar. Nisan 2016’da Azerbaycan ile fiili bağımsız Ermeni eyaleti Nagoro-Karabağ arasındaki dört günlük savaş esnasında, öğretmenler durumla ilgili endişelerini dile getirdiler. Bir başka tanıdık ise son savaşın kendisine artık Türkiye’de kalamayacağını, ailesi, arkadaşları, yurttaşları ile birlikte Ermenistan’da olması gerektiğini hissettirdiğini anlattı. Tanıştığım göçmenlerin çoğu mali durumlarının imkan vermesi halinde vatanlarına dönme konusunda istekli olduklarını ifade ettiler.
Göçmen Ermenilerin Ermeni olma konusunda esas olduğunu düşündükleri ikinci önemli öğe “Kargin Hay”i “iyi” ya da “kötü” Ermeni yapan geleneksel değerler ve ahlaki normlar serisi. Söyleşi yapmış olduğum göçmenlerin çoğunun hayalinde Ermeni geleneklerine göre Ermeniler bir sürü şey arasında aileye önem verip, büyüklerine saygı duyarlar, Ermeni erkekleri cesurdur, taviz vermezler, Ermeni kadınları üzerinde kontrol uygularlar ve kadınlar kocalarına saygı duyar ve onlara “kocalara davranılması gerektiği gibi” davranırlar. Örneğin genç bir göçmen erkek olan Henrikh vatanından uzak olsa da Ermeniliğinden vazgeçmediğini belirterek bunu destekleyen bir açıklama da yapmıştı: “mesela, burada yolda bir şey olsa veya birisi bana hakaret etse, onunla dövüşür ona sınırlarını hatırlatırım...”
Türkiye’nin Müslüman Ermeni vatandaşları
Araştırmacılar, gazeteciler ya da siyasi figürler yüzbinlerce ya da hatta milyonlarca Müslüman Ermeni’den söz etseler de şahsen ben böyle rakamlar paylaşma konusunda çekimserim ve “Müslümanlaştırılmış Ermenilerin soyundan gelenler” ile “Müslüman Ermeniler” arasında belirgin bir fark olduğuna inanıyorum. Müslüman Ermeniler derken, Müslümanlaştırılmış Ermenilerin tüm soyundan gelenlerden bahsetmiyorum, daha çok kendini Ermeni olarak tanımlayan, sadece öznel olarak ve sosyal olarak Ermeni olanlardan söz ediyorum. Tanıştığım Müslüman Ermeniler farklı tarihi ve sosyokültürel geçmişlerden geliyorlar: Sünni çevreden gelenler, kimlik belgelerinde Müslüman yazmanın haricinde İslam ile hiçbir alakası olmayan Dersim’de olduğu gibi Alevi ortamlarda yaşamış olanlar gibi, kimi Kürt kültüründe kimi Türk kültüründe yetişmiş ve kiminin atalarının 1915 soykırımında döndüğü gibi kiminin atalarının Hemşinlilerde olduğu gibi daha erken döndüğü gibi. Zaman kısıtlamalarından dolayı bu her alt grubun özelliklerinden söz etmem mümkün değil. Hepsinin ortak özelliği yukarıda belirtilen iki türden farklı olarak, Ermeni kimliğini sahiplenen, bu kimliği düzenleyen, tanımlayan ve biçimlendiren devlet ya da dini kuruluşların etkisinden oldukça uzak yaşamalarına rağmen Ermeniler gibi hissedip hareket etmeleri. Ermeni kimliklerinin günlük olarak ifade bulduğu Ermeni Kilisesi ya da Ermeni devleti gibi ait olunan kurumsal adres yokluğunda, bu Müslüman Ermeniler için Ermeni olmak daha çok geriye dönük bir süreç. Öncelikle ataları Ermeni olduğu için Ermeni olduğu olgusundan ibaret ve sonrasında da daimi bir asimilasyon ve ortadan yok etme politikası içinde kaybolan kimlikten bir şeyleri geri kazanmak söz konusu. Hıristiyan Ermeniler ve Göçmenlerin kendilerine Ermeni gibi hareket etme ve düşünmeleri için uygulamalı ya da sembolik-ideolojik olanakları sunan kurumsal oluşumları var, Türkiye’deki Hıristiyan olmayan Ermeni vatandaşlarının ise Ermeniliklerini inşa edebilecekleri bir tek ailelerine ait olan kayıp bir geçmişleri bulunuyor. Örneğin, Mehmet’in kız arkadaşı kendisini teselli ederken ve onu Müslüman olduğu için ve Kürt ortamında büyüdüğü için Kürt olduğuna ikna etmeye çalışırken Mehmet cevap verir: “Hayır, ben Ermeniyim. Dedemin ismi Mıgırdiç, onun babasının ismi Kevork. Dinimizi değiştirmiş olabiliriz ancak bu isimler değişmedikçe ben bir Ermeniyim. Irkım Ermeni ırkıdır.” Bir başka haber kaynağı ise yitirilmiş olanı geri kazanmaya yönelik gerekçelerini şu sözlerle anlatıyor: “ Ailemden bir kimlik çaldılar. Der Garabeçyan adı yok oldu! İşim bitince bu soyadını alacağım çünkü devam etmesini istiyorum...” En azından bu bireyler için Ermeni olarak özdeşleşme yüzyıldır devam eden asimilasyon ve ayrımcı politikalara bir direniş biçimi.
Herkesin Ermeniliğini değerlendirme
Bu farklı Ermeni türleri birbirleri hakkında ne düşünüyorlar? Ermenilik ile ilgili ön yargı ve inançları diğer Ermenilerinkiler ile örtüşmez ise ne oluyor? Önce şunu belirtmeme izin verin, her grubun üyelerinin hepsi ilerleyen paragraflardaki ifade edilen görüşleri paylaşmıyor. Burada sadece ortak bakış açılarına yer verilecek.
Türkiye’deki Hıristiyan Ermeniler, Müslüman Ermeniler fikrini kabul etmekte özel zorluk yaşıyorlar. Bazıları, her şeyden önce bu Ermenilerden söz edildiğini hiç duymamışlar bile: “Müslüman Ermeni de ne demek? Nasıl olabilir ki?” Müslüman Ermeni belirsiz bir kategori olarak görülüyor. Ermenilik kimliğini bu yazının başında da ifade ettiğim gibi Hıristiyan Ermeni Kilisesi’nin mensubu olmak olarak düşünüldüğü bir ortamda kolay anlaşılır bir durum. Ermeni olmak Ermeni Kilisesi’ne ve onun faaliyetlerinin bir parçası olmak olarak koşullandırılıyorsa, bu dünya ile bağlantısı olmayan bir kişi nasıl Ermeni olabilir ki? 50’lerinde olan bir adam bunu çok net bir şekilde ifade etmişti: “Ermeni olabilir ama Cami’de namaza da gidebiliyor... böyle bir şey tahayyül edilebilir mi ki? Siz söyleyin!” diğerleri isyan etmişti. “ İhtiyaç olduğunda Ermeni olduklarını söyleyecekler ama aynı zamanda Müslüman mı kalacaklar? Ne tür bir ikiyüzlülüktür bu? Onların bir seçim yapmasını sağlamalıyız.” Bu ve buna benzer düşünceler bazı Hıristiyan Ermenilerin Müslüman Ermenileri Ermeni olarak kabul etmemelerine kadar uzanabiliyor: “Onları, dedelerinin dinine dönmelerini sağlayalım, vaftiz edelim ancak o zaman onları Ermeni olarak kabul edebilirim.” Müslüman Ermeniler ise Hıristiyanların Ermeniliği konusunda yargıda bulunmuyorlar. Onlara göre Ermeni olmak, bir din olmaktan ziyade ırk ya da ulus konusudur, mirastır, öznel bir haktır görüşünü savunarak Hıristiyan Ermenilerce dışlanmaktan şikayetçiler.
Hıristiyan Ermeniler ise, Ermeniliklerini sorgulayan Göçmenler tarafından incelenip eleştirilmektedirler. Çok sayıda göçmenin yerel Ermenilerin Ermeni değerlerinin boşaltılmış olduğuna ve Türkleştiğine yönelik şikayetlerine tanık oldum. Burada iki argüman devreye giriyor. Öncelikle Türkiye’deki Ermeniler Ermenistan Cumhuriyeti ile hiç ya da çok ilgilenmiyorlar ve Türkiye’yi kendi vatanları gibi görüyorlar. 40’lı yaşlarındaki göçmen Karen şöyle demişti: “Bazı yerellere göre biz vatanımızı terk ederek onların vatanına geldik. Ama bir dakika ne zamandan beri benim vatanım da sizin değil? Ne zamandan beri burası sizin vatanınız? Ayrıca onlar ile Türkler arasındaki fark nedir? Onları nasıl Ermeni olarak hesaba katayım? Bu yaklaşım, Ermenistan Cumhuriyeti’nin Göçmenlerin Ermeniliği içerisinde sahip olduğu önemli yer düşünüldüğünde kolayca anlaşılabilir. Göçmen için iyi ve doğru Ermeni olmanın ikinci önemli ön koşulu ise, gördüğümüz gibi ayırt edici biçimde Ermeni olarak tanımladıkları bir dizi geleneksel değerlere sadık kalmak. Bu durum da Göçmenlerin temas halinde oldukları yerel Hıristiyan Ermenilerin Ermeniliklerini sorgulamalarına yol açıyor: “yereller çok fazla Türklere benzemişler... Geleneksel Ermeni değerlerinden vazgeçmişler... bir bakın onlara, yaşlı ebeveynlerine bakmak yerine onları huzurevlerine gönderiyorlar...” Yerel Hıristiyan Ermenilerinin ise Göçmenlere yönelik önyargı ve şikayetleri de var. Göçmenlerin büyük çoğunluğu işçi sınıfından olduklarından ve de özellikle çoğunluğu kadın olan bu kişiler yerel Hıristiyan Ermenilerin evlerinde hizmetçi olarak çalıştıklarından, bu yerel Ermeniler onları hakir görüyor. Göçmenler de yerellerin onları eğitimsiz, cahil, “köylü” ve kaba kişiler olarak görmelerinden şikayetçiler. Üstelik yerel cemaat içerisinde göçmenlere karşı ciddi bir güvensizlik sorunu yer alıyor. Bu ne yazık ki bazı göçmen çalışanların çalıştıkları yerel Ermenilerin evinde hırsızlık yapmasından kaynaklanıyor. Bazı Göçmen kadınların İstanbul sokaklarında fahişelik yapmaları da şehirde Ermenilerin imajını değiştirmelerinden şikayet eden yerel Ermenilerin canını sıkıyor: “onlar gelmeden önce insanlar Ermenilerin zanaatkar, sanatçı, asil kişiler olduklarını düşünürlerdi oysa şimdi bizlerin fahişe, hırsız vs. olduğunu da düşünüyorlar.” Son olarak, bazı Göçmenler yerel Ermenileri “Türkleşmiş” buluyorlar, bazı yerel Ermenilerin ise Göçmenlerin “Ruslaştığını” ya da “Sovyetleştiğini” ve böylece kısmen de olsa “Ermenilik” ve “Ermeni değerlerinin” içini boşalttıklarını söylediklerini duydum.
Son olarak, Müslüman Ermeniler ile Göçmenler arasında neredeyse hiçbir ilişki olmadığından her iki tarafın birbiri hakkında söyleyecekleri çok bir şey yok. Kendileri Hıristiyan olan Göçmenler, Müslüman Ermeni olgusunu belirsiz ve zaman zaman da kabul edilmez olduğunu düşünüyorlarsa da yerel Hıristiyan Ermeniler durumunda olduğu kadar aşırı değil.
Sonuç
Bu devam eden araştırmada elde edilen veriler Ermeni kimliğinin bu kimliğe sahip olanların sosyal ve tarihi özelliklerine göre değişebilen yerel yorumlara açık olduğunu gösteriyor. Öte yandan bu çeşitlilik iç çatışmalara ve karşılıklı patlamalara neden olabilir. Dünyanın farklı köşelerinde başka olası yerel yorumlamaların olduğu düşünülebilir ve çağdaş Ermeni kimliğinin daha kapsamlı anlaşılması için bu yönden daha fazla araştırma yapılması ihtiyacı ifade edilebilir.
Bu üç farklı Ermeni grubun dördüncü ve yabancı bir perspektiften yani Türk milliyetçiliğinden bakılınca belki de birbirlerine en yakın gruplar olduğunu söyleyerek bitirmek ironik olabilir. Türk milliyetçiliği için Ermenilik elbette bambaşka bir tanıma sahip: Hıristiyan olsun olmasın, Türk vatandaşı olsun olmasın ulusal düşman tanımı. Bu üç Ermeni grubu arasındaki en bariz ortak nokta Türkiye’de Ermeni olmak. Bu üç grubun temsilcilerinin fiziksel olarak belli bir zaman ve mekanda bir araya geldikleri tek vesile her biri için farklı tanımlara sahip olan “Ermeni”nin saldırıya maruz kalması: Hrant Dink cinayetinin yıllık anma etkinlikleri, Ermeni Soykırımı anma etkinlikleri ve Kamp Armen için verilen yeni mücadeleler.
Bu makale Hrant Dink Vakfı ve Hamazkayin Ermeni Eğitim ve Kültür Derneği tarafından 7-8 Ekim 2016 tarihinde İstanbul’da düzenlenen “21. Yüzyılda Ermeni Kimliğine Eleştirel Yaklaşımlar: Kırılganlık, Direnç ve Dönüşüm” konferasında sunulmuştur.