Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde
Türkiye'den bakış
Sevan Değirmenciyan |
Sevan DeğirmenciyanYazar ve çevirmen, İstanbul |
Sevan Değirmenciyan'ın Agos'ta 9 Ağustos 2017'de yayınlanan bu makalesi Ermenistan Diaspora Bakanlığı'nın "Ari Tun" programında Ukrayna ve Istanbul'dan gelen gençlik grupları arasında kimlik konusunda yaşanan bir tartışmanın ortaya çıkardığı sorunlara eğiliyor. Türkiyeli grup Diaspora Bakanlığı'ndan neredeyse hiç yardım alamadığını ve güvenlik sebebiyle Istanbul'a vaktinden önce dönmek zorunda kaldığını ifade ediyordu. Sevan Değirmenciyan bu olayın ışığında Ermenistan-diaspora iletişimindeki kimlik, dil ve Ermenistan devletiyle ilişkiler konusundaki sorunları ele alıyor.
İlk bakışta Ermenistan Diaspora Bakanlığı tarafından düzenlenen “Ari Tun” (Eve dön) programı saygıdeğer bir amaca sahip görünüyor : yurtdışında doğmuş, Ermenistan’la, ya da bazılarının dediği gibi “anavatan”la yeterince bağ kuramamış –tarihini, geleneklerini, yaşam biçimini bilmeyen- gençleri birbirleriyle bağlantıya geçirmek.
Programı düzenleyenler Ermenistan’ı dünyaya dağılmış Ermenilerin dönmesi gereken bir ev olarak değerlendiriyorlar. Ve büyük olasılıkla “yabancı kıyılar”da doğmuş bütün bu Ermeniler için yeri doldurulamaz ve tek anadilin Ermenice olduğuna inanıyorlar. Bunun sonucunda program dahilinde “yabancı” bir dilin kullanımı kabul edilemez olarak görülüyor. Türkçe konuşmak, hor görülmesi gereken bir davranış olarak kesinlikle kabul edilemez addediliyor.
Programın adı, “Ari Tun” bile diaspora bakanlığının koridorlarında hakim olan mantaliteyi ele veriyor. Ortalama bir diaspora Ermenisi, özellikle de öğrenci ve hatta öğretmen ise, Ermenistan’da emir kipi olarak kullanılan “ari”yi İstanbul’da ve diğer toplumlarda yaygın bir erkek ismi olan “Ari” ile karıştıracak ve safça soracaktır : “Ari kim ?”
Ermenistan yetkilileri ve hatta bu yetkililer tarafından madalyalarla ödüllendirilmiş diasporadaki Ermeni kimliğinin korunması taraftarları bu hususta tek bir şey söyleyeceklerdir : “Sorun değil. Öğrensinler”.
Bir de “tun” (ev) meselesi var.
Sözüm ona yurtsever ve milliyetçi beylik lafları bir kenara bırakırsak, benim için Ermenistan Cumhuriyeti’nin bir ev olmadığını ve gelecekte de, orada yaşasam bile, asla olmayacağını samimiyetle ifade ederim.
Ermenistan benim için çok sevdiğim, çok sayıda arkadaşımın ve hatıralarımın olduğu bir yer. 1993’ten 2005’e kadar on iki yıl boyunca orada yaşadım ve öğrenim gördüm. Büyük ihtimalle sabahtan akşama kadar “Ermenistan anavatanımızdır” diye bağırıp çağıranlardan daha fazla.
Bir söz de sevgili Ermenistan yetkililerine… “Ari Tun”a katılan diasporalı Ermeni gençlerin çoğunluğu, duygusal açıklamalar bir yana bırakılırsa, ülkenizi kendi “ev”leri olarak görmüyor.
Herkes doğduğu ve yaşadığı yerde mutlu. Bu itirafların, elbette, bir anlamı olmadığını, sizin ve her birkaç senede bir Erivan şehir merkezinde on günlük seyahatlere çıkan diasporalı Ermeni kimliğinin korunması taraftarlarının mantalitesini değiştirmeyeceğini biliyorum. Bilmeliler ki evleri burası !
Bu mantalite olduğu sürece sorunlar, en azından Türkiyeli Ermeni gruplarıyla, kaçınılmaz olacaktır.
Pan-Ermeni oyunlarından “Ari Tun” gibi gençlik buluşmalarına kadar “Ari Tun” mantalitesine sahip Ermenistan yetkilileri tarafından düzenlenen tüm bu etkinliklerde Türkiyeli Ermeni gruplarla sorunlar çıkmıştır. Çoğu zaman ana mesele Türkçe konuşulması olmuştur.
Rusya’dan bir grubun Rusça, Fransa’dan gelenlerin Fransızca ya da Arjantinlilerin İspanyolca konuşması bir şekilde kabul görmüştür.
Kökenleri bazen Çarlık Rusya’sındaki Türkiye karşıtı duruşa uzanan bu tür bir vatanseverlik ya da milliyetçilik Ermeniler tarafından kullanılan dillerden birinin Fransızca ya da İngilizce’den daha fazla Türkçe olduğu gerçeğini kabul edemez.
Örneğin Vahan Tekeyan’ın annesi Türkçe konuşurdu. O dönem tarihi Ermenistan’da çok sayıda Ermeni Türkçe konuşurdu. Türkçe eserler veren insanlarımız vardı…. Elbette herkesin Ermenice konuşması arzu edilir. Ancak insanları “ev”lerine geri dönmeye çağırıyorsanız, bırakın kendilerini rahat hissettikleri dilde konuşsunlar.
Bu mantalite değişince yaklaşım da neyse ki değişiyor. Gulbenkian Vakfı tarafından düzenlenen etkinliklere katılan gruplara eşlik ettim ve Ermenistan’da çeşitli aktivitelere (Tumo ya da Diljian Uluslararası Okulu gibi) katılmış kişilerin yaşadıklarını dinledim. Bu etkinlikler “Ari Tun” gibi havalı isimlere sahip değildi ya da onlara Komeritmiutyun (Sovyet Ermenistanı Genç Komünist Birliği) eski birinci sekreteri başkanlık etmiyordu.
Herkesin tercih ettiği dilde konuştuğu bu program ve etkinliklerde “Öğrensinler”, “Ermenice konuşmak zorundasınız”, “Öğretin onlara” mantalitesi hakim değil.
Merak etmeyin ! Birkaç gün içinde, farkına bile varmadan, otomatik bir şekilde Ermenice konuşmaya başlarlar. Ermenistan’ı tanır, vatandaşlarını görür ve severler. Gelecek sene katılma sözü vererek Ermenistan’a veda ederler.
Ermenistan Diaspora Bakanlığı mantalitesini değiştirmez ise bu türden anlaşmazlıklar kaçınılmaz olur.
Bakanlık gençleri “incir çekirdeğini doldurmayan” şeyleri “büyütmek” ve “saygısız davranmak”la suçlayan geleneksel diasporadaki madalya verdiği yazarları takip etmeye devam ettiği müddetçe hiçbir şeyin değişmeyeceğinden emin olabiliriz.
Bunun sonucunda bakanlık Ermenistan’da fena halde sarsılan itibarını diasporada sürdürmeye çalışan bir kurum olarak görülmeye devam edecektir.