Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde
Türkiye'den bakış
Sevan Değirmenciyan |
Sevan DeğirmenciyanYazar ve çevirmen, İstanbul |
Bu röportajda Sevan Değirmenciyan İstanbul Ermenilerinin kimliksel temellerini, din, Ermenice, Müslümanlaştırılmış Ermeniler ve Ermenistan Cumhuriyeti ile ilişkilerini anlatıyor.
Ermeni kimliği, İstanbul Ermeni cemaatinde nasıl algılanıyor? Bir Ermeni’nin kimliği nedir?
İstanbul Ermeni cemaatini temsil eden bir kişi değilim, dolayısıyla gözlemlerime dayanarak, daha genel bir dille konuşabilirim. Cemaat diyerek zaten belirli bir kimlik sınırı çizmiş oluyoruz. Türkiye’deki egemen zihniyete göre, ki bu aynı zamanda resmi bir söylem ve İstanbul Ermenileri tarafından da kabullenilmiş bir durum, kimlik daha ziyade dini bir kavram ve cemaat de kilise etrafında birleşiyor. Şayet sorarsak İstanbullu Ermeniler kilisenin kendileri için hayli önemli olduğunu söyleyecek ve inançsız dahi olsalar Hristiyanlığın kimliklerinin bir parçası olduğunu kabul edeceklerdir. Bu nedenle, dini kimlik -ve bazıları için dil- ortak kimliğin önemli bir bileşeni. Diğer yandan, bu konu biraz sorunlu bence; derinleştikçe ‘İstanbullu Ermeni’ kavramı oldukça farklı başka algıları da ortaya çıkarıyor. Mesela, ben kiliseye gitmem, inançlı birisi değilimdir, ama Ermeni kimliğini şahsen bana sorduklarında buna çok daha farklı bir cevap verebilirdim.
Onlar için genel anlamda kimlik nedir?
İstanbul Ermeni toplumu bu konuda pek de düşünmüş değil kanımca. Beraber yaşadıkları bazı gelenekler ve sınırlar var, fakat şunu veya bunu niçin yaptıklarına dair bir soruyu cevaplamakta zorlanacaklardır. Bu tür meseleler onların zihniyetine yabancı ve ben onların kimlik nedir sorusunu yanıtlayabileceklerini düşünmüyorum.
Geçtiğimiz senelerde, özellikle de İstanbul Ermeni basınından okuduğumuza göre, toplumdaki erozyon günden güne derinleşiyor. Bu haklı bir serseniş mi, yoksa kendi kimliğini idrak etmekte bir eksiklik mi?
Ben şahsen ‘kimlik erozyonu’ ifadesine karşıyım, onun yerine kimlik algısının değişmesi hakkında konuşabiliriz. Mesela, yüz yıl öncesinin basınını gözden geçirdiğimizde çok daha farklı bir bakış açısı geliştirebiliriz kanımca; mesela, 40’lı yılların basını da bugünkü gibi erozyondan söz edecektir ve hatta bundan yüz yıl sonra da erozyondan bahsebiliyor olabiliriz. Bu mevcut konuyla alakasız bir yakınma şekli... Esasında değişen kimlik kavramı ve onun tanımı... Örneğin, ailem içine doğduğum toplumla ilgili şöyle bir anlayışa sahipti, doğduktan sonra vaftiz edilirsin, Ermeni okullarına gidersin, liseden mezun olunca da öğretmen olursun, ne bileyim, kuyumcu olursun... Sonra evlenir, çoluk-çocuğa karışırsın ve aynı şeyler tekrarlanır. Cemaat derneklerinin etkinliklerine katılıp oralarda Ermenice konuşabilir, cemaat sorunlarını tartışabilirsin. Kimliğin erozyona uğradığını söyleyenler işte bu kişiler. Öte yandan yaşanan tabloya bakarsan gerçekte olan aslında oldukça farklı... Benzer hudutlar çizen toplum, veya cemaat diyelim, Ermenice konuşmayan, dernek veya kilise etkinliklerine katılmayan, kiliseye gitmeyen ve hatta kendinden olmayan insanlarla evlenen Ermenilere hep yabancı gözüyle baktı.
Yabancı gibi görülen Ermenilerden söz ettiniz. Belki de tam da bu aşamada gizli Ermenilerden konuşmak yerinde olacaktır. Böyle Ermenilere nasıl muamele ediliyor?
İstanbullu Ermeni kimliğinin geleneksel sınırları içine habsolmuş kişiler, dışarda kalan Ermenileri kabul etmez. Ermenistan’da yaşayan Ermenileri dahi kabul etmezler. Benim Ermenistan’daki öğrencilik yıllarımda İstanbullu Ermeniler Ermenistan’ı ziyaret ettiklerinde, kimliklerinin bir gereği olarak belki de Eçmiatzin’i, Matenadaran’ı ve böyle yerleri ziyaret ederlerdi. Ermenistan’da yaşayan Ermenilerin düzenli olarak kiliseye veya diğer tarihi yerlere gitmediğini gördüklerindeyse “Bunlar nasıl Ermeni yahu” diye sorarlardı. Bu tür kişiler nezdinde kiliseye gitmez ya da Ermenice konuşmazsan Ermeni değilsindir işte. Şayet kiliseye gidiyor ama öyle pek de iyi Ermenice konuşamıyorsan, o zaman Ermeni olabilirsin. Esasında Hristiyanlık onlar için öncelik. Bu açıdan bakıldığında gizli Ermenilerin asla kabul edilmeyeceği çok açık...
Ermenistan-Diaspora ilişkileri: Ari kim ? başlıklı yazınızda, İstanbullu Ermeniler kendiliğinden ya da Pan Ermeni Oyunları gibi devletin düzenlediği etkinlikler olsun ne zaman Ermenistan’ı ziyaret etsele sorunlarla karşılaşırlar diyorsunuz. Dilinse en baş sorun olduğunu işaret ediyorsunuz. Dil dışında böyle ciddi anlaşmazlıklara neden olacak başka sorunlar da var mı?
Bu durumda lisan birinci sorun, çünkü ilk işitilen ve bu bir iletişim aracı. Sonrasında, bu engel aşıldığında, ya İngilizceyle ya da Ermeniceyle sosyalleşiyorlar. Ancak başka bir soru gündeme geliyor: Ermeni kimliğinde önemli bir hacim işgal eden Türkleri, Türkiye’yi algılama meselesi. Ermenistan’da yaşayan Ermeniler, Diaspora Ermenileri ve İstanbullu Ermeniler, Türk kimliğiyle ilgili aynı yaklaşıma sahip değil... İstanbullu Ermeniler için Türkler, mesela diyelim Ermenistan’da yaşayan Ermenilerin algıladığı gibi homojen bir kitle değil. İstanbullu Ermeniler özellikle son yıllarda Türk kimliğinin suni bir üst kimlik olduğunu ve biraz derinlere indiğiniz takdirde parçalanıp zengin denilebilecek bir çeşitlilik sunduğunu gördüler... Bu da Türkiye dışındaki Ermenilerin bir seferde anlayabilecekleri bir durum olmadığından bir anlaşmazlık konusuna dönüşebiliyor...
Aynı durumla Suriyeli Ermeniler Ermenistan’a geldiğinde de karşılaştık. Ne zaman aralarında hızlıca bir şeyler konuşmak veya fısıldaşmak isteseler Arapça iletişim kurmayı tercih ediyorlar, ki bu da bir karşı tepki... Aynısı İran’da gelenler için de geçerli. Ermeni toplumunun doğu dilleriyle sorunları var gibi...
Bu geçerli bir gözlem. Evet, Ermenistan toplumu homojen bir kitle ve yabancılar burada hoş karşılanmıyor. Büyük ölçüde tutucular ve bazen Diaspora’daki Ermenilere ilişkin çekinceleri var. İstanbullu Ermeniler de aralarında Türkçe konuşmaya alışkın. Arkadaşlarımdan birini Ermenistan’da ağırladığım zaman aramızda Türkçe konuşuyorduk, Lübnanlı bir Ermeniye rastladık yolda. “En azından Ermenistan’da Türkçe konuşmayın” dedi. Türkiye’de bir zamanlar rastlanılan ve kalıntıları ara ara kendini hisettiren resmi politikanın bir tezahürü gibi aynen; diğer dilleri yasaklar ya da hoş karşılamazsanız, bu kafamda oluşturmaya çalıştığım demokratik Ermenistan fikri ile bağdaşmaz.
Ermenistan’da yaşayan Ermenilerin Diaspora’daki Ermenilere bakışıyla İstanbullu Ermenilerin gizli Ermenilere bakışı arasında benzerlikleri siz de görüyorsunuz değil mi?
Gerçekten iyi bir gözlem ve bence bu tüm Ermenilerde görülen bir sendrom. “Bu nasıl Ermeni?”, “O da Ermeni mi canım?” demeye çok alışığızdır, tamam, güzel, peki şu ya da bu Ermeni değilse, o zaman kim Ermeni?
Peki, sizin için Ermeni kim? Sizin Ermeni kimliğine dair tanımınız ne ve dil bu bağlamda nerede duruyor?
Bir dil bilimci ve edebiyatçı olarak dil, edebi miras benim için kimlik aktarımındaki en önemli bileşenler. Burada Ermenice konuş(a)mayanları suçlamıyorum. Beşinci yüzyıldan kalma bir edebiyat eserini okuyup anladığımda, Maştots’tan gelen bağlantıyı çok güçlü bir şekilde hissediyorum ve bu duygu beni çok mutlu ediyor. Dilin aynı zamanda kültürel bir etkisi var ki bu çok önemli... Ermenistan’da geçirdiğim ilk 6 yılın sonunda üniversiteden mezun olurken bana nasıl hissettiğim soruldu. Cevabım çok kısa idi: “Buraya gelirken Ermeni idim, şimdi bir insana dönüştüm.” Başka bir deyişle, Ermenistan faktörü kimliğimi tanıma açısından çok önemliydi, zira Ermenistan’da Ermeni olmanın hiç bir özelliği yok veya devamlı sana hatırlatılan bir durum değil. Ermenistan dışındaki Ermeniler kendi kimliklerini vurgulamak için fazla çaba içindeler. Kimlikleri göstermek konusunda saplantılılar kanımca.
Peki bu Türkiye’deki Ermeni toplumunda neden işlemiyor? Onlar başkalarının dikkatini çekmek istemiyorlar mı?
Dil arka plana atılıyor ama bu farklılık Hristiyan olmakla veya mesela mutfak kültürüyle ortaya koyuluyor. Türkiye benim ülkem, ama Türklerin algıladığı şekilde değil. Devlet, siyasi ya da tarihi süreç doğrultusunda vatandaşlarına bir Türk kimliği biçiyor ve bunu kabul etmediğin takdirde zaten doğal bir muhalif durumunda buluyorsun kendini. Bugünlerde biliyorsunuz Osmanlı-İslam soslu bir Türk kimliği makbul. Fakat Türkiye’deki Ermeniler ya da diğer insanlar için bu kabul edilemez... Türkiyeli Ermeniler de bu İslami istikamete karşı kendi Hristiyan kimliklerine tutunuyorlar. Bu sebeple Türkiyeli Ermenilerin kimliğinde önemli bir güdü de, Türk devletinin onlara dayattığı kimliğin mahiyetine verdikleri karşı tepki...
Anavatana değinmişken, İstanbullu Ermenileri Diaspora olarak görüyor musunuz?
Bu meseleyi yıllardan beri düşünürüm, zihnimde pek çok düşünce şekillenmiş olmasına karşın hala kafa patlatırım. Ama şimdi burada cevabım evet, çünkü İstanbul Ermenistan’ın sınırları dışında ve geçmişte de tarihi vatanın parçası olmuş değil. Dolayısıyla, evet, Ermenistan’ın dışında ve Diaspora... Fakat...! Önemli bir fakat’ımız var... İstanbullu Ermeniler artık var olmayan bir ülkenin diasporası. Bizlerin Ermenistan Cumhuriyeti’nin diasporası olmadığını kesin bir şekilde ifade edebilirim. Ermenistan’ı seviyorum, kültürümün bir parçası orada şekillendi, büyüdü, muhafaza edildi, ama o ülkeye hiçbir aidiyetim yok. Ermenistan’ın yönlendirmeye çalıştığı ve 1915 sonrası oluşan geleneksel Diaspora ona ait değil.
Bu sizin Ermenistan’ı tüm Ermenilerin anavatanı olarak görmediğiniz anlamına geliyor değil mi?
Evet, böyle söylenebilir. Mesela, Ermenistan Cumhuriyeti Diaspora Bakanlığı’nın düzenlediği ‘Ari Tun’ (Eve Dön) projesi 90’larda Ermenistan’dan göç etmiş olan ailelerin çocukları için mükemmel bir organizasyon, çünkü Ermenistan onların anne babalarının anavatanı. Ermenistan’ı seviyorum ama orası benim evim değil. Türkiye’de her zaman Ermeni kimliğinizi hatırlatırlar. Ermenistan’da ise bir Batı Ermenisı olduğumu hissediyorum, farklıyım, ve dolayısıyla başka bir yere aitim, Ermenistan benim evim değil. İnsanlar böyle şeyler duyunca dehşete kapılıyor, fakat öyle fena şeyler söylemediğimi düşünüyorum ve kimseye de hakaret etmiyorum. Az önce parçalanabilir bir Türk kimliğinden bahsetmiştim. Biz Ermenileri de mercek altına aldıklarında bu tip parçalanmalar daha bariz görünür oluyor... Batı ve Doğu Ermenileri, Doğu Ermenileri söz konusu olduğunda İran ve Ermenistan Ermenileri arasındaki farklılıklar vs. vs.
Toplumda dil yok oluyor ama diğer yandan Ermenice dili üzerine çalışmalar son yıllarda giderek popülerleşti. Gelin Ermenice dili eğitiminin durumunu konuşalım, hangi aşamaya gelindi?
İlk ve en önemlisi, dil benim için bir iletişim aracıdır. Mesela, annenizle ilk çocukluğunuzdan beri hangi dille konuştuğunuza bağlı olarak, diyelim ki Ermenice, Almanca ya da Türkçe, bu dili hayatınızın sonuna kadar kullanırsınız. Türkiye’de Türkçe uzun bir süre Ermeniler için de iletişimin dili olagelmiş, bu Ermenice dilinin önemini vurgulayan ya da bu konuda endişelerini dile getiren Ermeniler için de geçerli... Dolayısıyla burada Ermenice dili bir illüzyondan ibaret gibi duruyor. Evet, dil önemlidir ve milletimizin üzerine koyarak bugüne getirdiği Maştots’un o devasa mirasından koparılıp onu anlayamayan gençler için üzüntü duyuyorum. ‘Ermeni’yim o halde Ermenice konuşmak zorundayım’ yaklaşımı dili ulusallaştırmak gibi bir şey, bu milliyetçi bir yaklaşım. Türkçe sadece Türklere ait değil, Ermenilerin de dillerinden biri. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ermeniler de Türkçe konuşuyordu, bu dile Ermenilerin sunduğu hizmet herkesçe bilinir. Dilin önemine, öğretilebilir kavramlarına vurgu yapılmalı, ama sınıfta... Kaldı ki öğrenciler sınıfta bile Türkçe konuşuyorlar. Ermenice öğretmeni eksikliği var ve sadece bu da değil... Aile içinde dille bir bağ olmalı, çocuklar ailesiyle Ermenice konuşması gerektiğinin farkına varmalı. Uzun süre önce kiliselerde Ermenice konuşmak gibi bir gelenek vardı, ve şimdi din görevlileri bile Ermeniceye hakim değiller. Diğer taraftan, mesele sadece Ermeniceye hakim olmak değil, aynı zamanda dili gündelik hayatta kullanmak. Şahan Şahnur 1920’lerde “Dil geriliyor” dediğinde gelecekte yaşanacakların farkına çoktan varmıştı. Bu hayatın doğal akışı, ama bu dil için mezar kazıcılığı yapmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Maalesef Ermenice iletişim dili olarak konumunu kaybetmiş durumda. Ermenice dilinin öğretilmesi de bu anlamda kurtuluş değil. Ermenice eğitim dili olarak akademik düzeyde öğrenilebilir. Fakat Ermeniceyi iletişim dili yapmak tamamen başka bir mesele...
Neden Ermenice iletişim kurmayı tercih etmiyorlar?
Öğretmen olarak çalıştığım yıllarda öğrencilerime Ermenice konuşmayı ne zaman bıraktınız diye sorardım. Ortaöğretimden sonra olduğu cevabını verirlerdi. Bu durum onların sahip oldukları Ermenice kelime dağarcığının ortaöğretimden sonra ergenlikle, hayata karşı bakışlarının şekillendiği yıllarda düşüncelerini iletmek için yetersiz kaldığını sandıkları için oluyor. İstanbullu Ermeniler için Ermenice ‘kutsal sığınak’. Çocuklar Ermenice ile dualarını edip kilisede iletişim kurmaları üzere eğitiliyorlar çoğu kez veya dili daha soyut kavramlarla ilişkilendiriyorlar, ama gündelik hayata dair basit kavramları, duygularını dışa vuramıyorlar, daha doğrusu bu iletişimin Ermenice ile olamayacağını düşünüyorlar. Ne biliyim, aşklarını Ermenice ile yaşamıyorlar mesela, Ermenice ile bunun mümkün olduğunu düşünmüyorlar. Öfkelendiklerinde mesela Ermeniceye ihtiyaç duymuyorlar. Durumu anladınız mı? Gençler Ermenicenin içinde yaşamıyor, sorun bu... Maalesef öğretmenler de Ermenice dilinin içinde yaşamıyor. Onları suçlamıyorum, bu çok doğal, doğru teşhis konulmalı ki tedavi de doğru şekilde olsun.
Tedavi öğretmek ki bu da esasında pek fark yaratmıyor.
Bu şekilde tedavi uygulamaya çalışıp Ermenice diline safi kutsal bir şeymiş gibi yaklaşırsak, o zaman hiçbir şey değişmez. Yapılan hatalara bakmaksınız çocuklar Ermenice konuşmaya teşvik edilmeli. Gündelik hayatta her hangi bir konuyla ilgili her şeyi konuşup Ermenice düşünebilmeliler. Öğrencilerime hata yapsalar dahi her zaman Ermenice konuşup yazmalarını söylerim. İmla hataları yaparak yazmak hiç yazmamaktan iyidir. Ermeniceyi öğretmek elbette iyi bir şey, ama zihniyetimiz her şeyi Ermenice yapmak olmadıkça bu çözüm değil.
İstanbullu Ermeniler asgari düzeyde Ermenice bilgisine sahip, ama konuşmakla ilgili hiçbir hevesleri yok gibi. Ama bu gizli Ermeniler için geçerli değil, orada durum çok farklı. Biraz da Ermenice öğretmek için önerdiğiniz yöntemlerden konuşalım.
Gizli Ermenilerin, Ermenice konuşmaya duyduğu heves anlaşılabilir. Bu yıllarca süren bir hasretlik ve haklı olarak Ermenice dilinin kimliklerinin bir parçasını oluşturduğunu düşünüyorlar. Ermenice konuşmak onları daha bir Ermeni yapıyor kanısındalar. Ermeniceyi konuşma dili olarak öğretiyorum. Çocuklar Ermeniceyi bir bebek nasıl konuşmayı öğrenirse öyle öğreniyorlar, gündelik hayatta kendilerini ifade etmeyi becerdiklerinde, profesyonel seviyede de bu dili öğrenebilirler. Öğrencilerime hatta Ermeni alfabesiyle yazmakta zorlanıyorlarsa Latin harflerini kullanmalarını söylüyorum, maksat Ermenice düşünmek... Bu belki de en önemli şey... Bugün pek çok genç Ermeni, Ermeniceyi konuşamıyor çünkü hatalı konuşmaktan korkuyorlar. Kendini sınırlar içine koyan klasik İstanbullu Ermeni karakteri Ermenice dilini de kısıtlıyor. Mesrop Maştos bugünkü Ermeniceyi duysa büyük hayal kırıklığına uğrardı, çünkü bizim bugünkü dilimiz beşinci yüzyılın diline göre çok hatalı. Fakat ne yapalım? Konuşmayalım mı? Dil gelişen bir organizma ve günden gün değişir.