Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde
Türkiye'den bakış
Ali Bayramoğlu |
Ali BayramoğluSiyaset bilimci |
Bu söyleşide Ali Bayramoğlu milli kimlik kavramını ve partinin bu kavramı dönüştürme stratejisini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’nin bakış açısıyla anlatıyor. Bayramoğlu’na göre AKP, Osmanlı tarihi, Türk milliyetçiliği ve İslam kimliğini referans alarak yeni bir siyasi ve medeniyet düzeni kurmaya çalışıyor. Ali Bayramoğlu, 2010 yılında başlatılan ancak artık terkedilmiş olan demokratik reformlarla ilgili yön değişikliğini de yorumladığı söyleşide, bazı gözlemciler tarafından önce muhafazakar demokrat, sonrasında islami-milliyetçi olarak bahsi geçen Erdoğan’ın durumunun değişikliğinin nedenlerini anlatıyor ve AKP’nin milli kimlik oluşturma konusundaki değerlerin gelenekler, İslami ve ataerkil düzen üzerine kurulu olduğunu ifade ediyor.
AKP ve Erdoğan'ın Türkiye'de kimlik meselesiyle ilgili ne tür bir ideolojik ve siyasi duruşu var?
Erdoğan yıllar içinde farklı yollar izledi. İzlenen yol, büyük ölçüde Türkiye ve dünya konjonktürleriyle birlikte değişti. İlk evrenin daha reformcu, dolayısıyla daha az kimlikçi bir dönem olduğunu söyleyebiliriz. Ama özellikle 2013’ten sonra Arap Baharı’ndan gelen söylem düzeyinde İslami bir dalgayla ve Tayip Erdoğan’ın devlet içinde verdiği savaşı kazanmasıyla, liberal olmayan, kimlikçi siyasetin önde olduğu bir dönem başladı. Bu, Türkiye’de kimlik politikalarının, otoriterleşmenin daha önde olduğu, reformlardan ve demokratikleşmeden geri dönüşün ifadesi oldu.
Nedir bu politika?
Bu pek çok tabirle açıklanabilir. Neo-Osmanlıcık, AKP’in diliyle yerel milli kimlik. Ama şöyle tanımlamaya çalışabiliriz: Batıyla bir tür ilişki içeresinde ama Batı evrensel değerlerine ve kültürüne mesafeli yeni bir siyasal düzen, medeniyet inşası arayışı... Tabii, bu arayış kaçınılmaz olarak Osmanlı’ya, Türk milliyetçiliğine ve Müslüman kimliğine kuvvetli bir şekilde referans veriyor. Dindarlık, İslamcılık, milliyetçilik, gelenek her ne kadar da bildik şeyler olsa da AKP ile yeni bir biçim kazanıyor. Kendine daha çok güvenen, Ortadoğu’da müdahil olmak isteyen, askerinin gücünü daha etkin kullanmak isteyen, daha çok kafa tutan bir politik model arayışının içinde… Dolayısıyla otoriterleşmeyle birlikte şu anda bu tür bir milliyetçi dindar yerli kimlikçi politikaların Türkiye’de egemen olduğunu söyleyebiliriz.
Kemalizm’den arınmaya doğru yol alındı diyebilir miyiz?
Kemalizm’den arınma derken ne kastettiğimize bağlı. Yine de bu çok kuvvetli bir ifade olur. Zira siyasi niyetlerle sosyolojik yapılar her zaman birbiriyle tutuşmaz. Sosyolojik doku olarak baktığımız zaman bu topraklar 1700’lerin başından beri muhafazakarların, sekülerlerin, gayrimüslimlerin beraber yaşadıkları bir yer. Bu, sadece beraber yaşama meselesi değil, farklı medeniyetleri yan yana getiren bir doku bu... Bir grup diğerine üstün gelebilir. Nitekim yıllarca Kemalist kesim dindarlara egemen oldu. Bugün bunun tersi olabilir. Ancak bu gelişme, diğer grupların varlığını imha edecek istikamette çok zor ilerler, çünkü bu toplum o durumu taşımaz ve çeşitli sorunlar ortaya çıkar. Kemalizm’den arınma lafı bir anlamda doğru, çünkü Kemalizm’in getirmiş olduğu seküler, Batıcı devlet ideolojisinin yerine daha dindar, yerli değerlere dayanan muhafazakar bir ideoloji inşa edilmekte. Şunu söyleyebiliriz; Mustafa Kemal bir modernist cumhuriyet inşa etti, Tayyip Erdoğan da bu cumhuriyete muhafazakar tonlar ilave etti ve muhafazakar cumhuriyetin inşacısı gibi ortaya çıktı, aldığı destek de tam bu yüzden.
Ama eğer Kemalizm’i bir zihniyet olarak kabul edersek, o zaman arınma ve değişme olmadığını söyleyebiliriz, çünkü Kemalizm ne yaptıysa, Erdoğan’ın yaptığı da o. Bu, devletin hakim olduğu, siyasetin kültür, ekonomi ve sosyal hayat üzerinde egemenlik kurduğu, onlara müdahil olduğu bir anlayış demek, tıpkı Stalinizm, Kemalizm, merkeziyetçilik gibi.
Biri diğerine götürmez mi demek istiyorsunuz?
Götürmez! Politik olarak yana yana yaşarlar, zihniyet olarak ise çok farklı şeyler değil.
Siz uzunca bir süre AKP’nin reform çabalarını desteklediniz. Sizce AKP hangi aşamada demokratikleşme ve reform gündeminden vazgeçti?
Çok detaylı bir soru ama özetle şunu söyleyebiliriz. Bu, zaman dilimi olarak 2010-2013 arasında bir yere yerleşiyor. Uluslararası konjonktürden başlamak doğru olur. Arap Baharı başladığında Türkiye model bir ülke olarak algılanıyordu. Tayyip Erdoğan Kahire’ye gitti ve orada laikliğin erdemlerinden bahsetti. Arap Baharı başarısız olunca, pozisyonlar değişti. Erdoğan’ın Batı’yla İhvan ve Hamas için kavgası başladı ve durum hızlı bir şekilde evrensel dil ve değerlerden kopuşa evirildi. Arap Baharı’nda söylemde İslami ton arttırmıştır Türkiye’de.
Ardından ekonomi geliyor. Türkiye’de liberal ve neo-liberal politikalarla büyüme dalgasından istifade edildi. Fakat dalga değişince, büyüme imkanları bitince Batı’nın ekonomik modeliyle de yavaş-yavaş bir mesafe ortaya çıkmaya başladı. 2010 yılların başından beri Tayyip Erdoğan, Merkez Bankası’na müdahale etmeye başladı, piyasa ekonomisiyle oynadı.
Üçüncü faktör Gezi olaylarında yaşanan büyük kopuştur. Gezi olayları Tayyip Erdoğan’ın döneminde ve onun politikaları nedeniyle ortaya çıkan taleplerin AKP’nin karşısına dikilmesidir ve AKP’nin bu taleplerle kavgaya başlamasıdır. AKP ilk defa bir toplumsal taleple kavga etti. Bir başka faktör ise Erdoğan’ın eski rejim aktörlerine karşı verdiği savaşı kazanmasıdır. Orduyu yendi. Referandumdan sonra Kemalist yargıyı tasfiye etti ve böylece devlet içi savaşı kazandıktan sonra daha rahatça kimlikçi politikalar izlemeye başladı. Tabii, sayısız faktör sayabiliriz, ama önemli olan şu: Bunlardan hiç biri değişimi tek başına açıklamaz. Tümünü bir araya getirmek gerekir. Sonuçta, büyük bir liberal demokrat dalga üstünde hareket eden AKP, bugün tam tersi anti-liberal bir dalganın üzerinden hareket ediyor.
Erdoğan 2011 yılında Kahire’de yaptığı konuşmadan sonra muhafazakâr demokrat olarak tanımlanıyordu fakat bugün ise İslamcı milliyetçi olan bir figür söz konusu? Bu değişimi neye borçluyuz?
Aslında bunlar sadece kavramlar. Muhafazakar demokrat lafı ortaya atıldığı zaman bunun anlamsız bir ifade olduğunu söylemiştim. Muhafazakar demokrat, Batı geleneğinin kavramı, ama AKP kendine bir kimlik ararken, o dönemde öyle bir kavram ortaya attı. Ancak bunun bir karşılığı yoktu. O dönemde AKP’nin reformlara, bizim de AKP’ye ihtiyacımız vardı. Bunun iyi olacağını umduk, bekledik, zorladık. Dolayısıyla o gün alınan tavırlar buna yönelikti, ters tepebilirdi ve tepti. İşin özüne dönüldü.
Neden dönüldü?
Çünkü karşınızdaki aktör demokrat, liberal ve evrensel değerlerden gelen bir aktör değil. Aksine Türk ve imparatorluk topraklarının en muhafazakar kesiminden gelen bir aktör. Ne kadar değişmiş olursa olsun, ortaya koymuş olduğu iddia bugün ‘ben bir doğu medeniyeti inşa ederim, güçlü bir Türkiye inşa ederim ve bunu inancımla ve milliyetçiliğimle yaparım’ şöylemi üzerine kurulu
Peki, siz nerede yanıldınız?
Yanılgı olduğunu sanmıyorum. Bir sürekliliğin var olduğunu düşünüyorum. Tayyip Erdoğan çok önemli işler başardı. Öncelikle bir orta sınıf yarattı ve nüfusta oranını yüzde 21’den yüzde 41’e çıkardı. Her ne kadar da bunu Batı liberalizminin sayesinde yapmış olsa da, bu kolay bir şey değildi ve başardı. İkincisi, dindar kesimi laiklerle eşit hale getirdi. Türkiye’deki muhafazakarlar bu eşitleme politikaları demokratikleşme olarak algıladılar. Türkiye’deki dindar muhafazakar kesim için demokratikleşme, ifade, basın veya bireysel özgürlükler değil. Onlar için özgürlük diğerleriyle eşit olmak, o haklardan istifade etme özgürlüğü. Biz ikinci aşamaya geçmesini arzu ettik. Ama maalesef o geçiş yaşanmadı. Dünya konjonktürü farklı olsaydı, Fethullah Gülen işi olmasaydı, başka şeyler yaşanabilirdi. Fakat anlaşılan o ki, Tayyip Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’de yaşanabilecek değişimler buraya kadarmış.
Sizce Erdoğan, Batılılığı, Batı değerlerini ne üzerinden tanımlıyor?
Evrensel değerler anlamında söylüyorum; birey üstüne kurulu özgürlüklerle ve değerlerle çok barışık olduğunu sanmıyorum. Bu, Doğu kültürüyle Batı kültürü arasındaki temel farklardan bir tanesi ve bunun Hıristiyanlık-Müslümanlıkla bir bağı yok. Örneğin Ermeniler Hıristiyan ama Ermenistan’daki değer sistemini buranın değer sistemine daha çok benzetiyorum. İtaat, hiyerarşi ve geleneğin egemen olduğu anlayış… Oysa Batı’da tam tersi, ön plana çıkarılmaya çalışan şeyler özgürlük, eşitlik gibi değerler. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan için eşitlik veya özgürlük ona faydalı olduğu oranda var.
Otoriterleşme tek tip bir kimliğe geçmek anlamına gelmiyor mu? Tek tip darken kastettiğim Türkleştirme politikaları.
Türkleştirme gibi bir dertleri olduğunu sanmıyorum.
O zaman kimliği ne üzerine inşa ediyorlar?
Gelenek üzerine… İslamcı ve ataerkil referanslar üzerine. Otoriterlik dediğim, itaat, hiyerarşi, siyasetin her şeyin üstünde bir değer olması ve gücün tek elde toplanmasının meşruluğudur. Bunun arkasında haklı olarak milliyetçilik ve İslam aranır ama referans olarak gösterilen şeyler oraya bir şekilde elbette bağlanır. Mesela lider İslam’da imamdır ve muhalefet yapılmaz, danışmanlık yapılır. O imam şeriata uymuyorsa o zaman itiraz edebiliriz. Bence Erdoğan’ın aklında böyle bir tanım var. Fakat bu İslamcılık değil, ataerkillik. Milliyetçilik açısından bakıldığında malum, bu toprakların en çok korktuğu şey bölünme korkusudur. O yüzden Türk tarihinin önemli bir kısmı Türkleştirme üzerine kurulu. Milliyetçilik dalgası hiç değişmeden askerden devlete, devletten AKP’ye geçmiştir. Bugün baktığımızda elit değil daha aşağıdan gelen Müslümanlar ortaya çıkıyor. Türkleştirmeye bir tek Kürt meselesi itibarıyla bakılabilir, orada da iş ayrılmaya gidiyor.
Peki, Aleviler, onlarla ilgili duruş nedir? AB uyum kapsamında başlatılan reformlar öyle de hayata geçmedi? Neden?
Alevilerin durumu çok fazla değişmedi, kısmen tartışıldı, kısmen de göz yumuldu. Bugün pek çok yerde fiilen cem evleri var. Karşılıklı öfke biraz azaldı ama Tayyip Erdoğan ve etrafı din ve ibadethanelerin çoğullaşmasına, cem evi ve cami eşitliğine çok soğuk bakıyorlar. Dolayısıyla o konulara çok girileceğini sanmıyorum, zaten tehlikeli konular. Zira Türkiye’de önemli bir Alevi kesimi var ve bu Aleviler pek çok açıdan devlete entegredir. Ayrıca Türk solunun önemli bir parçasını oluşturdular ama siyasi aktör olarak öne çıkmamışlardır. Öne çıktıkları an Türkiye’de iç savaş çıkar. Alevi meselesi Kürt meselesine benzemez, burada söz konusu bir mezheptir. Dolaysıyla dini ve kültürel çerçevede ele alınan bir konudur.
İktidarı bugün AKP mi yoksa Erdoğan üzerinden mi tanımlamalıyız?
Erdoğan üzerinden tanımlamak daha doğrudur.
Söyleşi Lilit Gasparyan